E N K İ N İ E N K İ N E G O M A…
Tatilcilerin kum, güneş, deniz olarak gördüğü Muğla;
benim için tarihindeki medeniyetlerin çeşitliliği, coğrafyasının akıl sır almaz
muhteşemliği, toprağına teğet geçen geçen bir tohumun dahi can bulan bereketi
demek.
Yıllar evvel Muğla’ya gittiğimde güzergâh bana şok
yaşatmıştı. O kadar çok şaşırmıştım ki, %77’si dağlık ve kayalık alanlara ilk
yerleşkenin insanoğlu eli ile yapılabileceği aklıma yatmamıştı. Yani Med’ler,
Pers’ler hadi şu dağlık engebeli alana yerleşelim deyip buralara nasıl
yerleşmişlerdi? Dahası bu engebeli alanda nasıl yaşamışlardı? Sonrasında ki
araştırmalarımda Muğla’nın Antik Karya bölgesinin en eski yerleşimlerinden
olduğunu öğrendim. Tarihinin eskiliği ve üzerinde yaşattığı medeniyetlerin
çeşitliliği, coğrafi yapısının zorluğu ve güzelliği bölgeye hayran olmama
yetti.
Burada doğanın insanoğlu ile savaşı yadsınamaz.
Defaten geçtiğim tüm yollar bunun kanıtı. İnsanoğlu yapıyor, doğa yıkıyor.
Çeyrek asırdır bunu seyreyliyorum. Ama bölgenin turizm cenneti olması ulaşım
mücadelesini haklı hale getiriyor.
Doğa her ne kadar insanla mücadele etse de
güzelliklerini sunmaktan geri durmuyor. Yemyeşil dağlar eteklerini, rengârenk
çiçeklerle süslüyor. Hele ki yerleşkelerdeki begonviller, sizi dünyada cennetin
kapısını araladığınıza inandırıyor.
Doğa, tüm cömertliğini ağaçlardan ve çiçeklerden yana
kullanınca, arıcılık ve bal üretimi kaçınılmaz oluyor. Bu bölgenin çiçek ve çam
balını yemedi iseniz, emin olun kaybınız büyük.
Kumluova’nın likopen zengini domatesini tatmalısınız.
Yoktur başka hiçbir yerde. Zira bu coğrafya toprağa düşen kuru dala can verme
mucizesine sahip. Bu nefis ilin birbirinden güzel ilçeleri, tatilcilerin durak
yeri olsa da köylerinin, koylarının olağanüstü güzelliği insanı büyülüyor.
Turizm adına yaratılan sistem, bölge halkının o
doğallığını ve muhteşemliğini gizliyor. Eğer Muğla yöresinde biraz gezme
fırsatı bulursanız televizyonda izlerken zorlama gibi gelen şiveye şahit
olursunuz. Ve bu insanlarla kısa süreli de olsa vakit geçirdi iseniz garip bir
şekilde dilinizin evirildiğine şaşırıp kalırsınız.
Kendinizi “niydipdurun,
hindi, fıydır” derken bulursunuz. “Bizim
oğlan, bizim kız” gündelik konuşmanızda yerini alır. Beni uzun süre gülümseten ve dilime pelesenk
olanı ise “enkini enkire goma.” Onu
oraya koyma anlamındaki bu cümleyi muhteşem Azmak nehri ile meşhur Akyaka’da
kullandığımda “Koca Muğla’lı oluvemiş”
hissine kapılmıştım. Yani yerel halkın doğallığı ve sıcaklığı sizi içine
çekiverir.
Eğer yolunuz buralara düşerse, hangi ilçesinde
olursanız olun mutlaka pazarına gidin. Toprağından direkt size ulaşan
meyvesinin sebzesinin tadına bakın. İnsanı ile tanışın. Tatil yöresi diye
belleğinize kazıdığınız yerler emin olun şekil değiştirir. Ve bir sonraki sene
buralara gelebilmek için gün sayarsınız…
Coğrafyanın,
Muğla için üreten, ter akıtan, taş üstüne taş koyan her bireyi hemşerisi sayan
bir yapısı vardır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.