ARAPLAR VE TÜRK TURİZMİ

ARAPLAR VE  TÜRK TURİZMİ
Turizmciler yeni sezondan çok umutlular. Gelen haberler fena değil, rezervasyonlar başladı, Avrupa’dan da hafif bir satış rüzgarı esiyor.Verilere bakarsak, bu yıl 2015’i yakalayamayacağız ama, geçen yıldan daha iyi sonuçlar...

Turizmciler yeni sezondan çok umutlular. Gelen haberler fena değil, rezervasyonlar başladı, Avrupa’dan da hafif bir satış rüzgarı esiyor.

Verilere bakarsak, bu yıl 2015’i yakalayamayacağız ama, geçen yıldan daha iyi sonuçlar alacağımız anlaşılıyor. İnşallah beklentilerimiz gerçekleşir ve hiç değilse bu yıl yüzümüz güler.

Bu yazıyı size İstanbul CONRAD otelden yazıyorum. Otelde personel, güler yüzlü garsonlar ve bizden başka pek Türk yok. Müşterilerin çoğu paralı Arap’lar. Çoluk çocuk gelmişler, İstanbul’un tadını çıkarıyorlar. Dolaşabildiğim alışveriş merkezlerini ve iyi restoranları da çoğunlukla Arap’lar dolduruyor. Marka mağazalar da aynı durumda. Ama en yoğun talep bizim muhallebicilere. Başta Saray olmak üzere, Sütiş ve Murat gibilerinin masalarına doluşan Arap’lar, büyük bir iştahla tavuklu pilav ve Kazandibi yiyorlar, böreklerimizi ve özellikle aşuremizi tadıyorlar.

İstanbul’daki Arap’ları ikiye ayırmak lazım. Bir bölümü gerçek turist, Suudi Arabistan, Körfez ülkeleri ve Bahreyn’den gelmişler. Nitekim Havaalanlarımızda Körfez ülkelerinin uçaklarına daha fazla rastlanıyor. Bir de Arap sayılmayan İranlı turistlerin kalabalığını küçümsememek lazım. Bunlar paralı turistler… Diğer gurup Arap’ları ise turist sınıfına sokmamak gerek. Bunlar döviz bırakan değil, bütçemizi kemiren Suriye ağırlıklı gariban takımı. Bunlara caddelerde, sokaklarda, heryerde rastlıyorsunuz. Öyle ki, bazı semtleri Arabistan’a çevirmişler, dükkan tabelaları Arapça, caddelerde ve sokaklarda çocuklar şişe suyu, kağıt mendil ve kalem gibi ufak tefek şeyler satıyorlar. Bir de dilenci bolluğu inanılmaz ölçülere çıkmış, sırtında ve kucağında küçük çocuklarıyla dilenen Suriyeli kadınlar…

Beyoğlu tanınmayacak hale gelmiş. Hele ara sokakları büyük ölçüde Suriyeli dolu. Arap lokantaları, Halep işi Suriyeli tatlıcılar, elektronik eşyacılar ve özellikle cep telefoncuları dikkati çekiyor. Türkçe bilmeyen Arap satıcıları ile heryerde karşılaşıyorsunuz. Aksaray da aynı durumda, Sirkeci’nin arka sokakları da. Bunlar benim görebildiklerim, kim bilir İstanbul’un diğer semtlerinde neler vardır. Örneğin Üsküdar, Mahmutpaşa, Karaköy filan… Birşey çok dikkatimi çekti, genç Suriyeli erkek nüfusu İstanbul’a yapışmaya, sürekli yerleşmeye çalışıyor. Geri dönmeye hiç niyetleri yok. Eminönü’nde girdiğim bir kahvede oturan gençlerle konuştum;

-“Buradan daha iyi bir yer mi bulacağız…” diyorlar.

-“Gidin memleketinizi savunun, bizim Türk çocukları orada dövüşüp şehit oluyorlar, siz burada oturmuş keyif çatıyorsunuz…” diyecek oldum, hepsi savaştan kaçmak için Türkiye’ye sığındıklarını söylüyorlar.

Bu Suriye işi daha çok başımızı ağrıtacak gibime geliyor. Hassas konu, şu sıra daha fazla üzerinde durmak istemiyorum. Ama bizi yönetenler bilmeliler ki, Suriye’de işler normale dönse bile bunların gitmeye kesinlikle niyetleri yok. Biz yine dönelim turizm işimize… İstanbul turizminin penceresini kapatıp, Türk turizminin geneline bakalım bir. Ben gelişmeleri ihtiyatlı bir şekilde izliyorum ve çok hassas bir sektör olan turizmin huzur ve güvene ihtiyacı olduğunu, iyi yönetilmeyi beklediğini ısrarla görüyorum. Rezervasyonlar iyi giderken, ülkeyi yönetenlerin sert ve yanlış konuşmaları olursa, ağızdan çıkanları kulaklar duymazsa, ülkede siyasi tansiyon artışının yaratacağı sorunlar daha da şişerse ve dış politikadaki inanılmaz hatalarımızın yarattığı tahribatlar önlenemezse, Allah korusun sezon başında peşpeşe iptaller gelebilir, en azından yabancı acentalar fiyatları iyice düşürüp yerlerde süründürürler. Türkiye bunları az yaşamadı. Onun için bu yıl çok dikkatli olmamız lazım.

Gözden uzak tutmamamız gereken bir başka önemli husus da, kraldan fazla kralcıların yarattığı mahalle baskıları… Giyim kuşama karışmalar, kadınlara cinsel taciz ve saldırılar, iktidara yaranabilmek için olmadık işlere kalkışanlar, turizme büyük zararlar verebilir. İçki işinde hassasiyet ne demek, turizmi içkisiz düşünebilmek mümkün mü? Zaten içkiye öyle zamlar getirdiler ki, viskiyi su gibi içen İngilizler, birayı su gibi içen Almanlar, yemeklerde su yerine şarap içen Fransızlar büyük paralar ödemek zorunda kalacaklar. Bir de yerel yönetimlerin içki baskısının üzerinde durmalıyız. En çarpıcı örneği Antalya’dan verebiliriz. Türk turizminin amiral gemisi haline gelen Antalya’nın Valisi, açıkta içki içmeyi yasaklayan talimatlar vermişti. Eğer bu talimatlar bu sezon da geçerliyse, cehennemi sıcaklarda Antalya’ya gelecek turistlerin vay hallerine… Yahu yazın içki, kapalı yerlerde nasıl içilebilir? Bunu düşüneni, hem de turizm bölgesine nasıl Vali yaparlar, inanılacak gibi değil… Türkiye’de inanılmaz öyle şeyler oluyor ki, Antalya’da açıkta içki içme yasağı da öyle birşey işte…

Turizm Bakanı Numan Kurtulmuş, birkaç kere Antalya’ya gitti. Acaba bu konuların üzerinde durdu mu, idarecileri uyardı mı, yoksa kendisini o noktaya tayin edenleri kızdırmayayım diye görmemezlikten mi geldi bu tuhaflıkları? Keza İçişleri Bakanı Süleyman Soylu da ilgilenmedi mi Valilerinin bu işgüzarlıklarıyla? Dedim ya, bu konuların üzerinde büyük bir ciddiyet ve hassasiyetle durmalıyız.

İnşallah hatalarda ısrar etmez, yanlışları sürdürmeyiz de güzel bir sezon geçiririz.

Dilerim öyle olsun…

Bu haber toplam 823 defa okunmuştur
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.