Süleyman Akbulut

Süleyman Akbulut

BİZİM ŞEHİRDE İRLANDALIYA GEREK YOK

BİZİM ŞEHİRDE İRLANDALIYA GEREK YOK

Başarılara imza atarak ya da başarıyor olduğun farkına vararak yaşamak zordur bu şehirde.

Sürekli ayağından çeken olur.

“Neden o, ben değilim?” ya da “Buna mı kalmış?” fesatlığı kol gezer her karışında.

Herkesin herkes için söyleyeceği hiç bitmez özellikle.

Vardır hep söylenecek bir laf, söz…

İşte böyle bir ortamda başarılı olmaya çalışmak, başarmak zordur bu şehirde.

Şiir tadında dökülüverdi valla düşündüklerim…

Türk rock literatüründe yer edinmiş bir grup vardı Muğla’da.

Adı: Örümcek.

Grubun mihenk taşı ise, değerli dostumuz Talat Bektaş ağabeyimiz idi.

Sayısız besteye imza atmıştı.

Kendisini 2019 yılının Ekim ayında kaybettik.

En büyük derdi, hayatını geçirdiği şehirdeki sanatına olan ilgisizlikti.

Yaptığı besteler bu şehir hariç, her yerde ilgi görüyordu.

Dizilerin müziklerinde yer alıyor, ülkenin tanınmış sanatçılarının seslendirmek istediği eserler oluyordu.

Sadece kendi şehrinde olamıyordu bu sözünü ettiklerim.

Özellikle şehir belediyesi tarafından düzenlenen kültür-sanat günleri ya da başka etkinliklerde sahne alamadan göçüp gitti bu dünyadan. 

Bu ilgisizlik onun en başlıca derdiydi.

Sahiplenememiştik birçok başarı öyküsü olan kişi gibi onu da.

Neyse ki vefatından kısa bir süre önce Muğla Gazeteciler Cemiyeti olarak yönetim kurulumuzun özel ödülünü takdim etmek bizlere nasip oldu.

Mutlu olmuştu, onun mutluluğu bizim de mutluluğumuz olmuştu.

Yine Mabolla ismini yaşatan kadim dostum Began Çağlav’ın yıllardır müzik piyasasında yaptığı başarılı çalışmaların yanı sıra Muğla’nın sanat yaşamı için gerçekleştirdiklerini yakından bilenlerdenim.

Began da yıllar önce ‘new age’ tarzında bir albüm çıkarmış ve günümüzde de hala bu çalışmalarını sürdürüp, dijital platformlarda yerini almış bir isim.   

Bunları neden mi söylüyorum?

“Muğla’nın, Muğlalının birbirine tutkunluğu yoktur.” söyleminin altını doldurmak için.

Hani bu memleketin dokusunu bilmeyen insanların bile ağızlarına pelesenk ettiği söylem.

Sonra da kalkıp, “yönetim mekanizmalarında neden Muğlalı yok?”, “Neden Muğla’nın bir lobisi yok?”, “Neden Muğla’nın çocukları spor kulübümüzde forma giyemiyor?”, “Neden yurt genelinde tanınan bir Muğlalı sanatçımız olamıyor?” diye hayıflananlara cevap olsun diye söylüyorum.

Bu soruların cevabı önce kendi memleketinde kabul görmekten ve sahiplenmekten geçiyor maalesef.

Bu söylemler üzerinden başka bir örnek vermem gerekirse, Muğla’nın yöresel seslerinden Hamdi Demirtaş, unutulmak üzere olan türküleri, çıkardığı “Çay Gıyında Harım Var” albümüyle tekrardan seslendirdiğini duyurdu.

Muğla’da bağlama eğitmenliği yapan Hamdi Demirtaş, unutulmaya yüz tutmuş türküleri tekrardan seslendirmiş.

Kendisini başarılı bulduğum genç kardeşimiz Demirtaş, “Uzun süredir üzerinde ‘hangi türküler’ olsun diyerek seçim çalışması yaptığım albümü sonunda çıkardık. Muğla’nın ve Ege Bölgesin’de yaşayan vatandaşlarımızın sevebileceği türkülerin olmasını istediğim bu albümümde, aynı zaman da eskileri de tekrar canlandırmak istedim. Birçok genç arkadaşımız bu türküleri bilmiyor. Amacım, bizim özümüz olan bu türküleri yeniden geleceğe taşımak. Bu yüzden de böyle bir albüm çıkardım. Albümümüzün klibini “Çay Gıyında Harım var” türküsüne yaptım. Bundan sonrada türkülere tekrardan hayat vermek için çalışmalarımı sürdüreceğim.” şeklinde basına açıklamada bulundu. 

“Birçok genç arkadaşımız bu türküleri bilmiyor.” diyen de genç bir arkadaşımız.

Kendisini bu anlamlı amacından yola çıkarak hayata geçirdiği çalışmadan dolayı kutluyorum. Yolun açık olsun Hamdi kardeşim.

Hamdi gibi, Burak Gencer, Adnan Can Uslu gibi kardeşlerimizin de single çalışmalarını beğeniyle izledik.

Tarzlarını seversiniz, sevmezsiniz ama bu çocuklar, bu toprağın çocukları. Bizler için kıymetliler.

Adı geçen genç kardeşlerimizin sanatsal anlamdaki girişim ve emeklerini önemsiyoruz ama bu girişimler sadece bu kardeşlerimizin kendi girişimleri olarak kalmamalı, desteklenmeli.

“Desteklenmeli” ifadesini içeren,- meli, -malı şeklindeki gereklilik kipi ekleriyle donattığımız kelimeler, bana ütopik gelmeye başlasa da, umudumu korumak ve sürdürmek istiyorum.

Olur da sağlıklı normal günlerimize dönersek, gerek belediyelerin gerekse diğer kurum ve kuruluşların düzenlemiş olduğu etkinliklerde bu arkadaşlarımızın sahne almaları ve Muğla halkıyla bir araya getirilmeleri sağlanmalı diye düşünüyorum.

Popüler kültürün gerekliliğini yerine getiren isimlere paraları oluk oluk akıtmak yerine, gözümüzün önündeki şehrimizin çocuklarından da yararlanıp, onları vitrine çıkaralım.

Sonra bizim çocuklarımızın yaptıkları işler, başka ellerde ve başka ağızlarda şekillenirken, biz yine her zaman ki gibi seyirci kimliğimizle izleyici olmaya devam edeceğiz.    

Popüler kültürün bir parçası haline gelmiş olabiliriz, kabul ama kendi değerlerimize karşı da fesatlık duygusundan uzaklaşıp, “Uzayan kol bizden olsun.” demeyi artık öğrenmeliyiz.

Yoksa yarın dövüneceğimiz dizimizin de bir hükmü kalmayacak.

Bu düşünceler ışığında verdiğim örnekler elbette çoğaltılabilir. Bu sahipsizlik ve ilgisizlik sadece müzik alanında var olmuş değil, sanatın diğer kollarında, sporda, siyasette, sivil toplumda kısacası her alanda mevcut.

Biliyorum ki, bu düşüncelerim birçok kişinin duygularına tercüman olacak.

Bir vatandaşımızın sosyal medyada yaptığı yorum çok hoşuma gitmişti.

Şöyle diyordu:

“Bir Muğlalıyı merdivenden aşağı çekmek için İrlandalı olmaya gerek yok.”

Daha da üzerine söz söylemeye gerek var mı?

***

Öte yandan; biz gazeteciler için artık bir kutlama değil de, dayanışma günü olarak görmek istediğimiz bir 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’nü daha geride bıraktık.

Bu duyguyla, kamuoyunun aydınlatılması ve bilgilendirilmesi doğrultusunda, her şartta görevleri peşinde koşan, basın mesleğinin zor şartlarına rağmen mesai kavramı gözetmeksizin hizmet eden tüm meslektaşlarımı bu anlamlı günlerinde selamlıyor, görevleri başında yaşamlarını yitiren meslektaşlarımı rahmetle anıyorum.

Allah’tan gün, pazara rast geldi.

Bu günü özel kılarmış gibi sergilenen yapay tutumlar ile yerine getirmiş olmak için yapılan kutlama ve hediye girişimleri üzerine düşündüklerimizi de bir başka yazımızda ele alırız.

Bu yazı toplam 667 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
Süleyman Akbulut Arşivi
SON YAZILAR