Süleyman Akbulut

Süleyman Akbulut

ÇOKLU BAROYLA İLİMİZDEKİ ÇOKLULARI İRDELEYELİM

ÇOKLU BAROYLA İLİMİZDEKİ ÇOKLULARI İRDELEYELİM

Hayırlı olsun…

Çoklu Baro sistemi de Meclis’ten geçti.

Bundan böyle bölünmüş meslek gruplarına Barolar da eklenmiş oldu.

Her siyasi gücün kendi stk’sını yani kendi meslek kuruluşunu yarattığı bir ortamı yaşıyoruz.

Malumunuz geçmişten bugüne genelleme yapmasak da, stk’ların siyasi yapılanmaların arka bahçeleri olarak anıldığını bilmeyenimiz yok gibi.

Yani sürpriz bir gelişme değil.

Şahsımın da mensubu bulunduğu ve halen sürdürdüğüm bir meslek kuruluşu görevim var.

Göreve geldiğimiz 2015 yılında masaya yatırdığımız ilk konu başlığı da bu arka bahçe konusuydu.

Yaşadığımız şehirde sürdürüle gelmiş algılar, meslek kuruluşumuzun da bir siyasi yapılanmanın arka bahçesi olarak görünmesi vaziyetinden nasibini almıştı.

Yönetimlerde görev alan kişi ya da kişilerin sivil toplum kuruluşundaki görevlerini yerine getirirken, savundukları dünya görüşünün etkisinde kalmaları da buna sebebiyet vermiş olabilir mi olabilir.

Sonuçta bu olumsuz yapının sonlanması, icra edilmesi gereken önemli bir ayrımdan geçiyordu ama bu tam anlamıyla başarılamamıştı. Bu yönde yapılacak özeleştiriler yapılması gerekirken, yapılamamış olabilirdi.

Ya stk’cı olacaksınız, ya da siyasi.

Bu ikisini harmanlamaya kalkarsanız, sonrasında meslek kuruluşlarınızı etkisiz hale getiren yeni oluşumların doğmasının da önünü açarsınız hem de siyasallaşmanın gölge ve odağında.  

***

Kendimizden örnek verecek olursak, Cemiyetimiz çatısı altında bulunan tüm meslektaşlarımızın kendi içlerinde bir dünya görüşüne sahip olduğu, buna saygı duymamız gerektiği ancak meslek kuruluşumuzu asla ve asla siyasetle anılır hale getirmeyeceğimiz yönündeki şiarla başladığımız yolculuğumuzun bugünkü geldiği nokta, edindiğimiz şiarın ne denli doğru olduğunu da ortaya koydu zamanla.

Biz bu doğruyu ne kadar görüp yaşasak da, algı mekanizmaları bizleri o çamurlu sahaya çekmeye olan gayretlerini sürdürmeye devam etmediler mi ettiler.

Temsiliyet ve bağımsızlığımıza olan inancımız ile kimsenin adamı olmayıp, biat kültüründe uzak durma yönünde mücadele verdiğimiz süre içerisinde rahatsızlık vereceğimizi bilsek de, bu onurlu mücadelemizden vazgeçmedik, vazgeçmiş de değiliz.

Bizler için bu mevki makamlara sahip olmaktaki amaç, kendi şahsi çıkarlarımız doğrultusunda yaşamak ve gemilerimizi bu sayede yüzdürmek değil, bize tevdi edilenin bir görev olduğunu idrak ederek, bu görevi çalışma dönemimizde, layıkıyla yerine getirip, meslek çıtasını yükseltmeye yönelik verilecek bir çabayı ortaya koymaktı.

Bunu da başardığımıza inanıyorum.

Dolayısıyla hem stk’cı hem de siyasi olup, bu kavramları birbirinden ayıramazsanız sonuçlarına da katlanırsınız. Ve bu durum ülkenin her yerine sirayet eden bir hal aldığında da, gücü elinde bulunduranlar kendi adamını ve stk’larını yaratma çabasına görmek mümkün olacaktır.

Öyle de oldu.

Bazı meslek kuruluşları üremeye başladı. Bu çok başlılık yaşın yanında kuruyu da yakmaya başladı.

Bunu yapanlar mevki makam hırsları nedeniyle itibarsızlaştırdıkları mesleklerine yaptıkları kötülüğün farkına bile varamamışlardı oysaki.

Ortaya çıkan bu olumsuz yapı, aslında meslek kuruluşlarının üst birliklerinden başladı. Siyasetin egemen olduğu üst birlikler, illerdeki yavrularını doğurdu.

Üst yapılarda da durum aynıydı. Mevki makam bekleyenler, bu beklentilerine karşılık bulamadıklarında, siyasi yapılanmayı da bahane ederek, kendi dünya görüşüne uygun olan bir bölünmüşlük mekanizmasına geçiş yaptılar, siyasallaştılar.

O güne kadar var oldukları çatı altında mücadele etmek yerine, bir yerlere ait olarak, o ait oldukları yerde mevki makam sahibi olmayı tercih edip, arka bahçelerin mensupları olma yoluna gittiler.

İsteyene istediği şekilde örnekleyebilirim. Yeri, zamanıyla, tarihiyle, saatiyle…

Bu tercihlerle bölünen ortam nedeniyle kamuoyu da, kimin nereye hizmet ettiğini bilmeksizin, kuruluşların önlerine getirilen isimlerle kendi kafasındaki dünya görüşlerine hizmet ettiğini sandıkları oluşumlara sempati duyup, yanlış bir algıyla yollarına devam ettiler ve hala daha da etmekteler.

Bölünmeler konusunun özeti tam da bu şekilde.

***

Hafta sonu sosyal medyada dolaşıyordum. Çoklu Baro sistemi görüşmelerinin yapıldığı sırada CHP Muğla Milletvekili Burak Erbay, Meclis genel kurul salonundaki koltuğunda kendi sosyal medya hesabından canlı olarak düşüncelerini ortaya koyuyordu.

Bölünmenin yarar getirmeyeceğini, iktidar grubunun olduğu koltukların boş olduğunu, talimat gelince salona gelip, ne olduğunu bilmedikleri bir karara imza atacaklarını ve savunmanın yani baroların etkisizleştirileceğini dile getirip, illerdeki esnaf odaları ve şoförler odaları gibi baroların da tek olması gerektiğini savunuyordu.

Haklıydı. Bölünme etkisizliği beraberinde getiriyordu çünkü.

Ama Erbay unutuyordu milletvekili olduğu il de, üst çatıları siyasi bir yapılanmayla bölünmüş olan meslek gruplarının varlığını, üst çatılarının hangi siyasi fikre hizmet ettiğini…

Kendi mesleği olan avukatlığın meslek çatısı olan baroların bölünmemesine ilişkin fikrini ortaya koyarken, üst çatılarının tamamen siyasi gücün elinde bulunduğu ve bu güçler tarafından oluşturulan muhtar birliklerini, gazeteciler cemiyetlerini, yardım kuruluşlarını, işadamları derneklerini gözden mi kaçırıyordu Sayın Erbay?

Burak Erbay’ın paylaşımından yola çıktığım için örneklendirdim. Hangi Muğla milletvekili, illerindeki bu bölünmüş oluşumların arkasında yatan gerçekleri irdelemiş, dile getirmiş, bu bölünmüşlüklerin yarar getirmeyeceğini bırakın söylemeyi, adil bir tutum sergilemiş, birleşme çağrılarında bulunmuş?

Çünkü milletvekili ikbaline halel gelsin istememiş. Bu ikbalde kim nereyi işaret ettiyse orada olunmuş, hak, adalet, liyakat ikinci plana atılmıştı.

Bütün bunları geçtiğimiz 5 yılda yoğun bir şekilde yaşayıp görmüştük. Örnekleri çoktu.

Herkes kendi dünya görüşü doğrultusunda oluşturulmuş yapılara yakınlıklarını gözümüze gözümüze sokuyordu.

Hal ve durumlar böyleyken, birkaç tespitimizi sizinle paylaşmak doğru olacaktır Sayın Erbay.

Şehrin milletvekilleri, siyasi teşkilat temsilcileri tarafından bile bu ayrımın yapıldığı bir ortamda, şimdi de baroların uğradığı aynı akıbette yükseltilen sesler elbette kayda değer Sayın Erbay?

Biz bu sesi, her gücün kendi stk’sını yarattığı ortamda ve bütün bunlar bilinirken, muhalefette bulunan siz milletvekillerinin, mensubu olduğunuz partinizin yereldeki temsilcilerine “ne şiş yansın ne kebap yansın” tavırlarıyla ortaya koydukları eşit olmayan tutumları sergilerken de duymak isterdik.

Hiçbir siyasi oluşumla ilgisi olmayan ve kendisinden olduğu açık ortada olan meslek kuruluşları arasında açık açık ayrımda bulunan, bu ayrım doğrultusunda, kendisinden olmadığına inandığı meslek kuruluşunun kapısından içeri bir kere bile girmeyen siyasilerle aynı havayı solurken, bizimle birlikte refleks ortaya koyabilecek bir yapının olmasını inanın bizler de isterdik.

Aynı sesi, devletin temsilcileri olup, adları hiçbir şekilde siyasetle anılmaması gerektiği halde, siyasetin odağında iktidar ve belediye tarafından bölünmüş muhtarların da tek bir çatı altında mücadele etmesini ve ülkeye örnek bir oluşum ortaya koymayı sağlamak ve buna ön ayak olmak için de duymak isterdik.

Sadece oluşturulan bir algının doğrultusunda ve adil olmayan “ne şiş yansın, ne kebap” şeklindeki kimse kırılmasın tarzlı korkak yöntemlerin ortasında kaynarken bizler, kimseye biat etmeden tarafsız bir şekilde görev yapmanın mücadelesini veriyorduk, veriyoruz.

Çoklu Baro sistemi aslında bugüne kadar ortaya konulmuş yanlış ve adil olmayan algı ürünlerinin yarattığı çokluların daha da irdelenmesine umarım katkı koyar. Belki bahaneyle siz de ilinizde olup bitenlerle ilgili bir istişarede bulunmak istersiniz Sayın Erbay.

Bu yazı toplam 1330 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
Süleyman Akbulut Arşivi
SON YAZILAR