Süleyman Akbulut

Süleyman Akbulut

DAHA ÇOKKKK MUĞLALILIK SAKIZI ÇİĞNENİR!

DAHA ÇOKKKK MUĞLALILIK SAKIZI ÇİĞNENİR!

Yıllardır süregelen “Muğla siyasetinde Muğlalı neden yok” söylemi hep merak ediliyor gibi gözükse de, aslında tüm Muğlalılar bu sorunun cevabını bilir.

Durumu, “Muğlalı birbirinin olduğunu da, öldüğünü istemez” şeklinde yorumlayarak, bu sözü edilen sorunun cevabı niteliğindeki tespitini ortaya koyar.

Sahiden öyle midir, öyledir.

Öyle olmasa, bu merak edilen konu, bugüne kadar bir şekilde hayata geçer, vücut bulurdu.

Bu konuyu Yusuf Kayacık’a bağlayacağım. Derdim Kayacık’ı mağdur gösterip, öne çıkarmak değil, yukarıda sözünü ettiğim merak içerikli sorunun cevabı olarak yaptığımı tespitin bir nebze de olsa altını doldurmak.

Kayacık, Demokrat Parti geleneğinden gelen ve Muğla siyasetinde tabanı olan bir isim olarak bilinir.

Taban, siyasetin en önemli altyapısı hiç kuşku yok ki.

Bugünkü İçişleri Bakanı Sayın Süleyman Soylu’nun Demokrat Parti Genel Başkanı olduğu dönemde Kayacık, Muğla Belediye Başkan adayı olarak gösterilmiş ve o günden bugüne Bakan Soylu ile kendini bir kader birliğinin içinde bulmuştu.

Kısa geçiyorum, bu kader birliğiyle de, Yusuf Kayacık, Soylu ile birlikte AK Parti saflarında siyaset yapmaya da başlamış oldu.

Tabanı olan bir siyasetçi olmasından dolayı aslında AK Parti, karşılığı olan bir siyasetçiyi bünyesinde kazandırmıştı ama görüldüğü gibi bunu avantaja çeviremedi.

Başından beri de çeviremiyor. Çünkü AK Parti Muğla Teşkilatında kazanma kültüründen çok, yok etme kültürünün hakim olduğunu söylemek mümkün.

AK Parti Kayacık’ı, Cumhurbaşkanı Danışmanı Milli Güreşçi Hamza Yerlikaya’nın Vakıfbank Yönetimine getirilmesine olan eleştirel sosyal medya paylaşımından dolayı önce Başkanı olduğu Kızılay’dan elini çektirip, daha sonra da Soylu ile yola çıktığı AK Parti’den ihraç etti.

Bu gelişmeler, hafızamı 2 yıl önce Tamer Topal’ın Menteşe İlçe Başkan Adayı olarak atanması gelişmesinin yaşandığı günlere götürdü.

O dönem, Yusuf Kayacık’ın neredeyse tamamına yakını Muğlalılardan oluşan bir liste hazırlama girişimi olduğuna en yakın şahitlik edenlerdenim.

Hatta Bakan Süleyman Soylu’nun seçime girmemesi için adeta ikna etmeye çalıştığı Kayacık, ısrarla seçime girecek olduğunu dile getirme cesaretini gösteriyordu.

Kayacık’ın o dönem hazırladığı listedeki isimleri bir hatırlatayım isterim:

“Erdoğan Ünal, Eray Çiçek, İlyas Yolcu, Tülin Suna Şahin, Zübeyda Fellahoğlu, Adem Çine, Miraç Cin, Mustafa Urhan, Yüksel Baydur, Cem Galitekin, Kamil Aslantaş, Şebnem Ateş, Mustafa Çetinkaya, Talat Atasoy, Ahmet Harmandalı, Fatma Kapiz, Tamer Kural, İsmet Baydur, Oğuz Aykan Uyanık, Saadet Sağlar, Fatih Tepe, Hasan Doğulu, Muhammet İnan, Mehmet Küçük.”

Bu liste hazırlanırken, kongreye katılmasının önü açıldığı takdirde kazanmasına da kesin gözüyle bakılan bir listeydi. Çünkü siyaset için önemli olan taban kelimesinin karşılığı olan isimlere rastlamak mümkündü listede. Başta da Kayacık.

Tek listede ısrarcı olan genel merkez, çareyi kongreyi iptal etmekte bularak, Kayacık’ın önünü ince bir müdahaleyle kapatarak, kendisinin adaylığından ve listesinden de kurtulmuş oldu.

Sonuç itibariyle, Tamer Topal ismi de, kongreyle seçilen bir ilçe başkanı olarak değil, atamayla gelen bir ilçe başkanı olarak Muğla siyasi hayatındaki yerini almış oldu.

Şimdi gelelim zurnanın zırt dediği yere.

O gün bu listede birleşerek, genel merkeze karşı bir refleks koyan isimler, Kayacık’ın ihracında refleks koyamadılar.

Koyanlar varsa onları tenzih edelim ama biz duymadık.

Demek ki neymiş, Muğlalılık sadece söylem olup, laftan başka bir şey değilmiş.

Neymiş lafla peynir gemisi yürümüyormuş.

O gün bir Muğlalı siyasetçiyle yola çıkan isimler, o Muğlalı siyasetçinin ihracında bir araya gelemedikten sonra hangi Muğlalılık lobisinden söz etmek mümkün olabilir ki?

Ayrıca, öngörüsü olan bir siyasi yapı, tabanı olan bir siyasetçiyi, yüz kızartıcı bir olaya karışmadığı sürece ihraç etmek yerine kazanma yolunu da gidebilirdi.

AK Parti Muğla Teşkilatı buna itibar etmediği gibi, kolayı seçip Kayacık’tan kurtulma operasyonuma kalkışmış belli ki.  Bu da küçük, sığ bir anlayış olarak göze çarpıyor.

Tabi bu tespit, başka bir bakış açısı. Konumuzla da çok ilgisi yok.

Yeniden konumuza dönersek, 2 yıl önce tek liste ile kongreye gidilmesi kararına karşı genel merkeze kafa tutmuş isimlerden aynı refleksi, Kayacık’ın ihracında da görmek doğru olan hareket şekli olabilirdi.

İşte; “Muğlalı Muğlalının olduğunu da, öldüğünü de istemiyormuş” söyleminin en güzel örneği.  

O zaman yine bir Muğlalı sözüyle; “Allah başınıza gün doğursun” diyelim ve bu dayanışma ruhundan uzak anlayışla, “daha çok Muğlalılık sakızı çiğnenmeye devam eder” şeklindeki yorumumuzla sonlandıralım.      

Bu yazı toplam 1818 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
Süleyman Akbulut Arşivi
SON YAZILAR