Tuncay Dağlı

Tuncay Dağlı

“Eksik olan bir şey var Muğla’da”

“Eksik olan bir şey var Muğla’da”

İstanbul’dan gelen yazar dostum Cafer Hergünsel’le Menteşe’de hem arabayla hem de yaya olarak iki saat kadar süren hoş bir gezi yaptık. Hem yürüdük hem sohbet ettik.

Emekli öğretmen olan Cafer ağabey uzun yıllar Sarıyer’in boğaz kıyısındaki Emirgan semtinde yaşıyor. Tanınıp, sevilen biri. Hem edebiyat hem de siyaset dünyasında çok fazla dostu var.

Muğla’ya taşınmadan önce kendisiyle yıllarca Sarıyer’de, edebiyat, kültür-sanat çalışmalarında bulunduk. Sarıyer Belediyesi’nin düzenlediği Sarıyer Edebiyat Günleri’nin organizasyonuna destek verdik, öykü yarışmasında jüri üyeliği yaptık. İmza günleri, söyleşiler, konferanslar düzenledik. Kısacası yaşadığımız yere sahip çıkıp, elimizi taşın altına koyduk. Özellikle gençlere okumayı sevdirmek, yazmaya teşvik etmek için çok çalıştık. Cafer ağabey aynı çalışmalara şu salgın günlerinde bile kısıtlı olarak devam ediyor.

Bense yedi aydan beri Muğla’dayım. Yazarlık ve gazeteciliğin yanı sıra yıllardır tecrübe edindiğim çalışmaları bundan sonra burada sürdürme niyetindeyim. Amacım Muğlalı gençlerin daha çok okuması, içlerindeki yazma isteğinin artması için düzenlenecek kültürel etkinliklere katkı sunmak, bu çerçevede gerçekleştirilecek faaliyetlerde yer almak.

Hem büyükşehir hem de ilçe belediyelerinin bu konudaki çalışmalarına, benim gibi edebiyata, kültür-sanata gönül vermiş dostlarla birlikte destek verebilirsem ne mutlu bana. Beni anlayan olur da, bu konuda ortaya koyduğum samimi yaklaşım görülürse sevinç duyarım, olmazsa da yapacak bir şey yok.

Cafer ağabey de, benim gibi yaşadığı yere sahip çıkıp, oraların yaşam şekli ve insanlarını konu alan öyküler yazıyor. Çok sayıda yayınlanmış kitabı da var.

Birlikte, eski Muğla’nın ara sokaklarında yürürken, aynı zamanda ilginç bulduğu bina, baca, sokak, cami, saat kulesi gibi yerlerin fotoğraflarını çekiyor, arada bir de “yaa buralar ne güzel yermiş, kendimi Safranbolu’da hissettim” diyordu.

Ben de geldiğimden beri edindiğim bilgilere dayanarak kendisine rehberlik yapmaya çalışıyordum. Cumhuriyet Meydanı, Öğretmen Evi, semt pazarı, Zahire Çarşısı derken kendimizi Arasta’da bulduk. Arasta’daki Eyvan Kebap’ta Adana Kebabımızı yiyip, acılı şalgam içerken, Cafer ağabey, “Muğla gerçekten çok güzel bir yer. Ancak eksik olan bir şey var” dedi.

Kendisi üç gün Bodrum’da konakladıktan sonra Fethiye’ye geçerken yol güzergahında olmamdan da yararlanıp, beni de görmek istemişti. Telefonda konuşurken biraz tereddütlüydü.

“Aslında seni görmeyi çok istiyorum ama koronavirüs nedeniyle biraz da tedirginim. Ne olur, ne olmaz. Ama uzaktan el bile sallasam mutlu olurum. En azından buraya kadar gelip, seni görmeden gitmemiş olurum” dedi.

“Abi gel sen. Açık alanda maskemizi takıp dolaşırız. Bir şey olmaz” deyince, İki saat sonra Menteşe Otobüs Terminali’nden beni aradı. Gidip aldım.

Menteşe Belediyesi’nin önündeki parkta oturup, sohbet ederken, “Eksik olan nedir abi” dedim.

“Tanıtım” dedi. “Ben buranın Menteşe olduğunu bile ancak bugün buraya gelince öğrendim. Eskiden beri Muğla olarak biliyordum.”

“Haklısın. Ben de taşındıktan sonra öğrendim.”

“Çok güzel yerleri var. Baca olayı ise müthiş. Bu bacalara ne şiirler, ne hikayeler yazılır. Hele Arasta’ya bayıldım. Belki şimdilerde pandemi var diye pek fazla gelen giden yok ama normal zamanlarda buraların turistle dolması gerek. Cıvıl cıvıl insan kaynaması lazım. Vallahi kendimi Safranbolu’da sandım.”

Cafer ağabey Bodrum’u da öve öve bitiremedi. Ama Menteşe’yi de çok sevdi. Fotoğraflarını çektiği yerlerle ilgili düşüncelerini yazmak için benden detaylı bilgi de aldı.

Muğla Bacası’nın özelliklerini de anlattım kendisine. Dört tarafı açık olduğundan fırtınalı havalarda evi duman basmadığını söyledim. Bu arada kendime de hayret ettim. Bu salgın ortamında korka korka dolaşırken Muğla’yı öğrenmiş, rehberlik bile yapıyordum.

“Sen burada iyi işler yaparsın, inanıyorum buna” dedi, Cafer ağabey. “Sarıyer’de herkes seni seviyordu. Çok geniş çevren vardı. Aslında geri gelsen ne iyi olur. Yapacak çok işimiz var seninle. Oraya az emek vermedin.”

“Öyle abi ama, memleketin her yeri bizim. Belki burada yaşadıklarımı, gördüklerimi de yeni bir kitap yaparım. ‘Tebdil-i mekanda ferahlık vardır’ derler. Bana yazacak yeni malzemeler çıkar, değişiklik olur.”

“Canım benim” dedi, her zamanki sevecenliğiyle. “İnşallah burada da güzel dostlar bulursun. Seni anlayacak insanlarla karşılaşırsın. Bak, bir daha söylüyorum, unutma, gelmek istersen Sarıyer’e, senin için her şeyi yaparım.”

“Biliyorum abi. Hiç kuşkum yok. Ama ben Muğla’yı da sevdim. Yöneticilerin de basına, kültür-sanata, edebiyatçıya değer veren kişiler olduğunu düşünüyorum. Umduğumu bulamazsam da onuncu köye kadar yolu var.”

Cafer ağabeyi akşam Fethiye’ye yolcu ettim. Adam Evliya Celebi gibi. Geziyor, görüyor, konuşuyor, yazıyor. Helal olsun. Keşke onun gibi dostlar, ağabeyler daha çok olsa hayatımızda.

Bu yazı toplam 2548 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
Tuncay Dağlı Arşivi
SON YAZILAR