Gönül Sultanı Şahidi Dede

Gönül Sultanı Şahidi Dede
Ülkemizin tasavvuf kültürünün başlarında gelen, sayılı değerlerinden biri olan Şahidi Cami Muğla’nın en büyük tasavvuf merkezlerinden biridir. Bu büyük değere neden hak ettiği değer verilmiyor? Her birimize çoğunlukla...

Ülkemizin tasavvuf kültürünün başlarında gelen, sayılı değerlerinden biri olan Şahidi Cami Muğla’nın en büyük tasavvuf merkezlerinden biridir. Bu büyük değere neden hak ettiği değer verilmiyor? Her birimize çoğunlukla yürüme mesafesi kadar yakın olan bu güzel manevi mekan, neden bu kadar boş? Huzurun en güzel adreslerinden biri olan Şahidi Cami’ye en yakın zamanda uğrayıp gezmenizi, onun hakkında bilgiler edinmenizi tavsiye ederim. Şaşırtıcı rivayetleriyle etkilenmemek elde değil. Muğla’nın değerlerinden olan kültürümüzü herkesin bilmesine, bilinçlenmesine ve ziyaret etmesine ön ayak olmak isterim. Sizler için dilim döndüğünceŞahidi Hazretleri’ni anlatmaya çalışacağım. Umarım yazının sonunda ziyaret etmenize, manevi huzuru yaşamanıza vesile olurum.

Caminin yapılışı Menteşe Beyliği’ne dayanır. Cami-Kebir Mahallesi’nde yer alan ve geleneksel mimari özellikleri ile Osmanlı Devleti dönemine ait bir yapı olan Şahidi Cami’nin yerinde Şeyh Seyyid Kemaleddin tarafından 1390 yılında yapılan Mevlevihane Mescidi bulunuyordu. Zamanla eskiyen bu dergâh, 1848'de Hacı Osman Ağa tarafından onarılıp genişletilmiş ve bugünkü caminin ana binası inşa ettirilmiş. Cami, ismini burada bulunan Mevlevihane’de Şeyh olan Şahidi İbrahim Dede'den almış. Şahidi İbrahim Dede'nin ve babası Hüdai'nin türbe halindeki kabirleri caminin haziresinde bulunuyor. Ayrıca cami bahçesinde de mescidi ilk kuran Şeyh Seyit Kemaleddin’in mezarı bulunuyor. Cami 1869 ve 1911 yılında Mevlevi Postnişini,  Şeyh Cemal tarafından tamir ettirilmiştir.

Sekiz Direk Ashab-ı Kehf’i Temsil Ediyor

Caminin içerisine baktığımız zaman sekiz tane direk var. Direklere baktığımızda hepsi içeriye doğru bakarken minber tarafındaki bir tanesi dışarıya doğru bakıyor. Bu sekiz direk Ashab-ı Kehf’i temsil ediyor. Halk arasında yedi uyuyanlar olarak geçer ve birtanede köpekleri vardır. Adı Kıtmir. Onunla birlikte 8 tane olmuş oluyorlar. Dışa bakan direk Kıtmir’i temsil ediyor, minbere saygısızlık olmasın diye dışa dönük. Yapan mimar saygısızlık olmasın diye yönünü o tarafadöndürmüş. Kapı girişindeki altı direk de iman esaslarını temsil ediyor. Şahidi Cami’sine semazenler gelirmiş eskiden, üzerinde siyah halı var, orada postnişine otururmuş. Yani zamanının şeyhi, burayı idare eden kişi. Ona selamlarını veriyorlar ve siyah abayı dışarı atıyorlar sırtlarından, o dünyalığı temsil ediyor. Altından beyaz entari çıkıyor, o da kefeni temsil ediyor. Başlarında da sikke dediğimiz mezar taşını andıran takkevar. Sağ el yukarıda, sol el aşağıda sema yaparlarmış zamanında. Ta ki 1920’li yıllarda tekke ve zaviyelerin kapanmasına kadar.

Kente tepeden bakan bir mevkide bulunan caminin bahçesindeki Mevlevi zatların varlığının Menteşe’yi manevi olarak koruduğuna inanılır.

Bebek İbrahim Dile Gelmiştir

Şahidi Hazretleri’nin annesi ve babası hacca niyetlenirler. Annesi Şahidi Hazretleri’ne hamiledir. Urfa civarında doğum gerçekleşir, çocuğu yanında götürmek istemezler. Çünkü sağlık açısından, çöl ikliminde tozdan, topraktan bebeğin zarar görmesinden korkarlar. Orada bir eve teslim etmek isterler. Aynı hafta içerisinde, o evinde gelini doğum yapmıştır. Şahidi Hazretleri oraya bırakıldığı zaman durumları kötü olan ailenin evine bolluk bereketlilik gelir.Dönüşte annesi ve babası doğal olarak çocuklarını ister. Aile; kendi çocukları yerine gelinlerinin çocuğunu takdim eder. Anne baba çocuğunu bir şekilde tanır tabi ki. İş kadıya kadar gider, kadı da şahit ister ve orada Hüdai Hazretleri araya girer ve benim oğlum kendine şahitlik eder der. Kadı burada işin nereye varacağını düşünerek tebessüm ederekten sorar. Şahidi Hazretleri’nin esas adı İbrahim’dir. Bir eliyle babasını işaret parmağı ile gösterir. Başka bir rivayete göre bebek İbrahim dile gelmiştir. Bu olaydan sonra İbrahim adının yerini Şahidi alır.

 

Muğla’da Kendisine Ders Verecek Hoca Bulamaz

Şahidi Hazretleri küçük yaşta babasını kaybeder.Aynı gecede iki kız kardeşini de kaybeder ve annesiyle kalırlar. Muğla’da yaşamaya devam ederler fakat Şahidi Hazretleri kendine ders verecek hoca bulamamaktadır. Belli bir seviyeye geldikten sonra İstanbul’a gider.Dört yıl Fatih Medresesi’nde okur.Daha sonra Bursa’daki Yıldırım Medresesi’ne geçer. Orada talebeliği devam ederken manevi bir rüya görür. O rüya üzerine memleketi olan Muğla’ya, annesinin yanına geri döner. O rüyadan sonra derviş olma yolunda ilerlemek ister. Şeyh Cami’sinde o zamanlar Şeyh Bedrettin Hoca vardır, onun talebesi olur. Köylere gider, teravih namazı kıldırır, Cuma günleri vaaz için hutbeye çıkar, millete doğru yolu bulmak adına söylemlerde bulunur. Tabi dönüşte de o köyün halkı buna karşılık zamanın mevsim durumuna görebuğday, darı, ellerinde ne varsa takdim eder. Medresenin iaşesi olur yani kendine almaz ve medreseye götürür. Bir yıl boyunca o iaşelerle talebelere bakar.

Aradığı Huzuru Kütahya’da Bulur

Şahidi Hazretleri’nin yolubir Cuma günü Kozlukuyu Köyü’ne düşer. Hutbeye çıkıp vaaz verir, namaz kıldırır. Daha sonra yaşlı birisi yanına yaklaşarak, ‘Arkadaş sende bu kadar ilim var, irfan var ama bir tane Mevlevi külahı göremedim’ der. Bu kişinin Denizli civarında yaşayan Esrar Dede olduğu tahmin ediliyor. Şahidi Hazretleri de cevap vererek; ‘Bir tane Pir Sultan bulamadım ki, nasıl Mevlevi olayım’ der. Esrar Dede’yle yollarını Kütahya’ya çevirirler. Orada Mevlana Hazretleri’nin yedinci göbekten torunu Süleyman Divani Çelebi Hazretleri ile buluşurlar. Şahidi Hazretleri artık aradığını bulmuş, o boşluğu doldurmuş olur. Kırk seneye yakın Süleyman Divani Çelebi Hazretleri’nin yanında kalır. Hocası vefat eder. Şahidi Hazretleri 50’li yaşlarda memleketi Muğla’ya geri döner. Dolaylı yönden Mevlevilik buraya gelmiş olur ve Şahidi Hazretleri ile Muğla’da Mevlevilik daha fazlaön plana çıkar.

Bir Gecede Kur’an-ı Kerim Yazar

Kanuni Sultan Süleyman 1512’de tahta çıkar. 1522’de Rodos Seferi’nden sonra Şahidi Hazretleri İstanbul’a padişahın yanına ziyarete gider. Cuma namazından sonra saraya gidilir, yenilir, içilir ve sıra padişahın merakına gelir. Şahidi Hazretleri bir gecede Kur’an-ı Kerim yazarmış. Padişah merakını yenemez ve sorar. Şahidi Hazretleri sadece tebessüm eder.O gece Şahidi Hazretleri misafir olur. Ve padişah merakından anahtar deliğinden bakar. Ve içeride kırk tane Şahidi vardır. Kimisi Kur’an-ı Kerim’i yazar, kimisi koku sürer, kimisi bir araya getirir, kimisi ciltler ve sabaha kadar Kur’an-ı Kerim Padişaha takdim edilir. Bunun üzerine Padişah da bir şey iste benden der. Şahidi Hazretleri ne kadar tevazu gösterse depadişahın ısrarı üzerine, Muğla’yı ister. Kemaleddin hocamın ayak ucunu bana tahsis et der. Kemaleddin Hazretleri aslında babasının hocası ama dolaylı yönden onun da hocasıdır.

Baktığımız zaman dışarıdaki Kemaleddin Hazretleri’nin mezarının ayakucunda Şahidi Hazretleri ve babası Hüdai Hazretleri’nin mezarı vardır. Bir tanesi sağ ayağının bir tanesi sol ayağının ucunda yatmaktadır.

(Hicri 957 / Miladi 1556) senesinde 82 yaşında, bir rivayete göre Muğla, bir rivayete göre de Sultan Divani’nin kabrini ziyaret için gittiği Afyon’da vefat eder.

Şahidi Hazretleri’nin vefatından sonra da görüldüğü rivayetlerinden biri de şöyle:

Rivayete göre; savaş sırasında Şahidi Cami askeri mühimmat deposu olarak kullanılmaktadır. Ve askerlerin nöbet tutması gerekir. Asker gusül abdesti alması gerekirken alamıyor. Tabi orada su yok, o günün şartları zor. Bir de nöbete yetişmesi gerekiyor. Nöbet esnasında Şahidi Hazretleri askere gözüküyor. ‘Her ne kadar nöbet tuttuğun yer caminin dışı olsa da burada böyle dolaşamazsın. Silahı duvara daya ve git işini gör gel. Ben senin yerine nöbet tutarım’ der. O esnada da nöbetçi askerin dolaşacağı tutar. Bakıyor ki asker nöbet yerinde yok, silah duvara dayalı. Yanındaki emir erine silahı almasını söyler. Fakat asker silaha asılsa da silahıyerinden kıpırdatamaz. Bir süre sonra silahın sahibi olan asker gelir, o esnada rahat bir şekilde duvara dayalı silahı alır. Nöbetçi asker ne olduğunu anlayamaz ve sorar. Asker de durumu anlatır. O olayı yaşayan askerler sonraki zamanlarda ara ara Şahidi Cami’ye gelerek bu olayı anlatmaya devam etmiştir.

Şahidi Hazretleri’nin Tasavvuf Edebiyatı’nda Divan, Gülşen-i Esrar, Gülşen-i Tevhid, Gülşen-i Vahdet, Tuhfe-i Şahidi, Şerh-i Gülistan, Risale-i Afak-u Enfüs, Gülşen-i İrfan, Tıraşname, Müşahedat-ı Şahidiyye gibi birçok eseri bulunmaktadır.

Neval ÇOLAK

 

Bu haber toplam 3169 defa okunmuştur
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.