Süleyman Akbulut

Süleyman Akbulut

KÜÇÜK OLSUN BİZİM OLSUN MANTIĞI İLE BURAYA KADAR

KÜÇÜK OLSUN BİZİM OLSUN MANTIĞI İLE BURAYA KADAR

Coronovirüs salgınının sonucu olarak baş gösteren ekonomik sıkıntılar, birçok sektörü bırakın sekteye uğratmayı, yok etmeye başladı.

Sürece ilişkin ortaya konan belirsizlik ve çelişki dolu uygulamaları dilimiz döndüğünce ifade etmeye çalışıyoruz.

Örneğin, kafe, kahvehane, restoran ve lokanta gibi sektörlerde uygulanan kısıtlamaların, bugün iktidar partisinin genel kurullarında hiçe sayılması gibi.

Bütün bu sorunlu süreçte, esnafa merhem olması için belirlenen rakamların, hiçbir yaraya iyi gelmeyecek oranda olması da cabası.

Bazı esnaf meslek kuruluşları tabir yerindeyse “bitiyoruz” diye haykırıyor olsa da iyileşme yok.

Bazı meslek kuruluşları diyorum çünkü gerçekten de bazıları.

Özellikle haykırması gerekenler sessizliklerini koruyor.

Bunları açık açık yazmama gerek yok çünkü üstüne alınan yok.

Bu nedenle de çabalar, beyhude çabalar olarak kalıyor.

Olanlar olmaya başladı işte.

Gazetemizde yer alan haberde Muğla’nın merkez ilçesi Menteşe’de faaliyet gösteren 232 kahvehane işletmesinden 32’si, bu faaliyetine son verip, kapanışını ilan etti.

Bıçağın kemiğe dayanmıştı ve artık esnafın dayanacak gücü kalmadı.

Sonuç olarak ta kaçınılmaz son.

Halihazırdakiler de nereye kadar dayanacak bakalım.

Buna kahvehaneler dışındaki diğer hizmet sektörünü oluşturanlar da dahil.

***

Bu işin pandemi süreciyle alakalı hali.

Hükümetin salgın sürecindeki uygulamalarını eleştirirken, önümüzdekileri de görmeyecek değiliz.

Bir de pandemiden önce Menteşe’deki Arasta esnafının hali var. Onlar pandemiden önce zaten bu zorluğu yaşamaya başlamışlardı.

Buna sebep olarak ta şehirdeki insan hareketinin o bölgede sonlandırılmış olmasını gerekçe gösterebiliriz.

Geçtiğimiz günlerde Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), 2020 yılı Adrese Dayalı Nüfus Kayıt sistemi sonuçlarını yayınladı.

Rapora göre, Muğla’nın il nüfusu yüzde 17,8’lik artışla 1 milyon 773’e ulaşırken, Menteşe ilçe nüfusu yüzde 16,8’lik düşüş oranı ile 113 bin 141 olarak açıklandı.

Rakamlardan ziyade daha anlaşılır bir dille merkez ilçe nüfusu düşüşte.

TÜİK belki bu raporu, şehirden daha sakin yerleşim alanlarına doğru bir tercih noktasındaki göçten kaynaklı bir düşüş gibi yani sakinlik ve rahatlığa dayalı bir nüfus azalması gibi raporlamış olabilir ama bize göre kazın ayağı öyle değil gerçekte.

Kötekli’nin kent için kanayan bir yara haline gelmesi gerçeğinde, öğrencinin şehirden kaçırılmış olmasının da payı olduğunu her defasında dile getiriyoruz.

Bu soruna kayıtsız kalmayan birkaç kişi var şehirde. Sürekli korkmadan, çekinmeden yurttaşlık esasıyla tepkilerini dile getirdiklerini gözlemliyorum.

Bu tepkiler onların muhalif oldukları yönünde yaftalanmalarına yol açsa da, ben bu kadar basit düşünmüyorum. Buna ortak akla hizmet eden bilinçli vatandaşlar demeyi daha uygun buluyorum.

Sözünü ettiğim nüfus içerikli TÜİK’in raporunu bir dostumuzun kendi sosyal medya hesabında paylaştığını gördüm. Altındaki yorumlara baktım, yine o yurttaşlık hissiyatıyla yorum yapan kişiler.

Dikkatimi çeken o yorumların sahiplerini ve yorumlarını paylaşmak istiyorum.

Ahmet Tan Karaosmanoğlu, “Sonuç olarak, Muğla merkezden herkes kaçıyor diye bilir miyiz? Trafik, park sorunu, çarşının kalmaması gibi nedenlerden.”

Aynı zamanda gazetemiz köşe yazarı da olan Özden Akgüç, “Sakarın üstünde iş imkanı var mı? Sakarın üstünde bir tek OSB yok. Sakarın üstü yalnız Üniversite ile kalkınmasını devam ettiremez. Muğla’nın zenginliği olan mermer için bile bir OSB oluşturulamadı. Zeytinyağı, narenciye, nar gibi tarım ürünlerinin Sakarın üstünde işlenmesini sağlayacak, istihdam sağlayacak yatırımları yapak için bir OSB’miz yok. Orman zenginliğimizin değerlendirilme olayını yazmıyorum bile. Küçük olsun bizim olsun mantığı ile buraya kadar.”

Serdar Şatırlar, “Muğla merkez ilçemizde; insanlarımızı, gençlerimizi, çocuklarımızı bağlayacak (cazibe yaratabilecek) özellikle ne kaldı? Teknolojinin yaşamımıza girmediği fi tarihinde 9 tane sineması, sosyal yaşamın cirit attığı parkları, yaylaya göçenlerin bile oradaki kahvelerde buluşup eğlenebildiği çağlar geride kalırken, 40 yıllık belediyelerimiz çağın gereksinimlerini yakalamakta inanılmaz başarısızlık gösterdi. Bunu uzun uzun anlatacak olsam yine de kimse anlamayacak, Muğla merkez ilçemiz ruhunu kaybetti, kaybettirildi. Festivallerle, panellerle, anma günleri, konserlerle kurtarılmaya çalışıldı ama dediğim gibi ruh eksikliği vardı. Ne seni dinlediler, ne de beni…Neysa ya, can sıkmaya gerek yok, arkamıza bile bakmadan ve özlem duymadan ayrılabileceğimiz bir kent kalıntısına sahibiz artık.”

Bir başka yorum sahibi Murat Günay ise, “Nerede hata yapıyoruz deyip sonuçlardan ders çıkarmak yerine, bundan bile kendilerine övünecek bir pay bulurlar nasılsa.”

Yorumlar böyle. Vurgu yapılan konular şehrin ortak sorunları. Bu sorunlar “nasılsa muhalifler” diyerek basit bir şekilde geçiştirilemez.

***

Devam edelim. Bu konuya bağlı olarak bir de Arasta bölgesiyle ilgili iki kelam edelim.

Hatta, “Hadi öğrenci şehirden gitti gitmesine, ya şehrin kendisine has bir dokuya sahip olan Arasta bölgesinin ticari bir alan olma özelliğini göz göre göre kaybettirilmesine ne denilmeli” diyerek girelim söze.

Belli bir saatten sonra adeta kuş uçmaz kervan geçmez bir yere dönüştü şehrin o bölgesi.

Bu gerçek bilinmesine rağmen bunu kendine dert edinen yok.

Arasta bugün Ticaret ve Sanayi Odası’nın ya da yetkili mecraların adeta günü kurtarma malzemesi haline getirildi ama tık yok.

Hani ağzını açan “Arasta’yı güzelleştireceğiz”, “Arasta’yı koruyacağız”, “Arasta’yı canlandıracağız” diyor ya, o açıdan.

Şöyle bir dolaşın Arastayı. Sadece siftah yapmak için açılmış işyerleri ile boş ve atıl durumdaki dükkanlar gözünüze çarpacaktır.

Herhalde Kolonyacı Ahmet’ten başkası memnun değildir hayatından. O da pandemiyle mücadelede etken olan hijyenin tabiri caizse ilacını satıyor olmasından.

Allah daha çok versin ama ya geçimini o “siftah yapacağım” diye beklediği dükkanına bağlamış diğer esnafın hali?

Durum iyi değil.

Gönül isterdi birileri bu gidişatın en azından geçici olarak bile kolaylaştırılmasına ilişkin öncülük edip, bu konuyu masaya yatıracak bir toplantı ortamı oluşturması ya da bir çözüm önerisi getirmesi ama olmuyor.

Bu olumsuz ortam sadece bizlerin mi dikkatini çekiyor bilmiyorum. Rahat ve konformist bir şehiriz.

Çok ta karıştırmak lazım o halde.

Eee o zaman, bana dokunmayan bin yaşasın ne diyelim.

Zaten kente hakim olan da bu düşünce.

Ya da Özden Akgüç büyüğümüzün yorumuyla, “Küçük olsun bizim olsun mantığı ile buraya kadar.”

Bu yazı toplam 540 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
Süleyman Akbulut Arşivi
SON YAZILAR