MANDACILAR

MANDACILAR
Başlığa bakıp yanlış anlaşılmasın konumuz hayvancılık değil. Yönetim dediğimiz ve  günümüzde genel anlamda bürokrasi ve siyaseti de bünyesine...

Başlığa bakıp yanlış anlaşılmasın konumuz hayvancılık değil. Yönetim dediğimiz ve  günümüzde genel anlamda bürokrasi ve siyaseti de bünyesine alan bilim dalı meğer genetik biliminin de ilgi alanındaymış. Nereden mi biliyoruz? nereden mi çıktı bu? tabi ki ilimiz bürokrasisi ve siyasetini çok uzun zamandır etkisi altında bulunduran " İlimize yabancı" bürokrat ve siyasilerden. Meseleyi şöyle açalım;

Yönetim biliminin en önemli öğelerinden bir tanesi Hesap verebilirliktir.

Kime mi? Eğer demokratik bir sistemdeyseniz, önce yönettiklerinize! Sonra yasalara! Eğer demokratik bir sistemde değilseniz, sizi atayanlara!

Demokrasiden ve yazılı yasalardan daha eski tarihlerden bu yana var olan yönetim dediğimiz sürecin, hesap verebilirlik ögesi de o tarihlerden bu yana vardı, çünkü yöneticiler doğup büyüdükleri kültürüyle harmanlandıkları, genetik kodlarını aldıkları toprakların insanıydılar. Bu yöneticiler aldıkları kararların sonuçlarının ait oldukları topraklara ve orada yaşayan insanlara olan etkisinin olumsuz olmasından çekinirlerdi.  Önce vicdanında duyduğu rahatsızlık bu kısmı içsel denetimdir sonra da birlikte büyüdüğü insanların dolaylı denetimi nedeniyle bu kısmı da dışsal denetimdir. Basitçe örneklendirmek gerekirse, herhangi bir karar aldınız ve bu kararın sonucundan aileniz, akrabalarınız, çocukluk arkadaşlarınız etkilenmiyor. Bu kararlarınız, sizin için özel öneme sahip insanlar tarafından sorgulanmıyor. Zaten bu kararı alırken de, o coğrafyanın kültürünü ve sosyolojisini düşünmediniz. Çünkü zaten bunlardan haberdar değilsiniz...

Durun hemen profesyonellikten dem vurmayın. Çünkü profesyonellik, öğrenilen bir şeydir. Ha bir de mikro milliyetçiliğin zararlarından, yerel insanların vizyoner olamayacağından bahsedenler olacak, bolca "ama, lakin" içeren cümleler kuranlar olacaktır. "Efendim feşmekanca da yerliydi ama şöyle hata yaptı, böyle hata yaptı" veya "Efendim filanca da şuralıydı ama şöyle başarılıydı, böyle başarılıydı" gibi cümleler.

Yazımızın konusu tam olarak bu insanlar zaten...

Yurdumuz işgal edildiğinde kurtuluş mücadelesinin nasıl olması gerektiğini savunan üç düşünce hakimdi ; Kurtuluşun, dini veya ırki referanslarla olacağını savunanlar(Teal-i İslam, kürt teali vb.) manda ve himayecilier(İngiliz muhipleri, amerikan mandacıları vb.) ve bir de TAM BAĞIMSIZLIK fikrini savunanlar. Teal diyenleri tartışmaya gerek yok. Sonuç belli. Manda ve himaye fikrini savunanlar ise, temelde kurtuluşun bir güce yaslanarak gerçekleşeceğini savunanlardı ve biz Sivas kongresinde yani tam 100 yıl önce bu fikri kesin bir dille reddetmiştik. Görüyoruz ki 100 yıl önce reddettiğimiz fikrin savunucuları ve hastalıklı düşünceleri gen aktarımı yoluyla bugünlere kadar gelebilmişler. Hem de Mustafa Kemal ATATÜRK önderliğinde başarılan Kurtuluş Savaşımızı gördükleri hâlde.

Şimdi hiç boşuna "Efendim, ilimizle bunun ne alakası var? , ne yani, bürokratlarımız veya siyasilerimiz düşman mı? vb. vb." sorularını sormayın. Bu sorular meseleyi sulandırmaktır. Çünkü teşbihte mübalağa esastır kuralı geçerliliğini koruyor.

Mesele: 1-Yönettiğin topraklara, kültürüne, geleneklerine, yaşantısına yabancı olup olmadığındır. 2-Kurtuluşu kendinde ve kendinden olanda değil, başka bir güce yaslayıp yaslamadığındır. 3-Yönettiğiniz coğrafya üzerinde aldığınız kararlarda, hukuka, kurallara, vicdana ve en önemlisi ölünce gömülmek istediğiniz topraklarda yaşayanlara hesap verecek olup olmadığınızdır.

Birinci mesele işgalcilerin, ikinci mesele manda ve himayecilerin, üçüncü mesele ise 100 yıl önce Sivas Kongresi'nde diğer sesleri bastıran "TAM BAĞIMSIZLIK"'cıların meselesidir.

Ya sizin meseleniz bunların hangisi???

Bu haber toplam 937 defa okunmuştur
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.