Süleyman Akbulut

Süleyman Akbulut

MARKALAŞMAYA GİDEN YOL BOĞAZDAN GEÇİYOR

MARKALAŞMAYA GİDEN YOL BOĞAZDAN GEÇİYOR

Dün bir haber ajansı tarafından yapılan bir haber ilgimi çekti. Muğlalı olup, bir de et, otla ilgili bir şey görünce ister istemez okuma isteği doğuyor.

Şöyle diyor haberin başlığı..

“Boğazına düşkünlüğünden Muğla kebabı çorbası işi oldu”

“Muğla’nın Marmaris ilçesinde yaşayan Nuri Okan'ın, kendi deyimiyle, 'boğazına düşkünlüğü' nedeniyle her gün otomobiliyle 54 kilometre giderek içtiği Muğla kebabı çorbası mesleği oldu” diye devam ediyor haber.

Nuri Okan’ı kutlamak lazım.

Her gün bizim Muğla’ya taban tepmiş, Muğla kebabını yemiş, dönmüş.

Yiyip döndüğü gibi bir de Muğla Kebabını Marmarislilerle tanıştırmış.

Öyle kemik suyu deyip geçmeyin.

Bizim Elyase kardeşimiz de, Muğla Kebabını hem şifa, hem lezzet anlamında sosyal medyadan canlı yayın yapmak suretiyle bir farkındalık yaratmaya çalışıyor.

Elyase’ye kalsa her derde deva kebap.

O canlı yayınlarda çoğumuzun canını çektirip, evden çıkmamıza bile sebebiyet verebiliyor.

Muğla Kebabını sadece Elyase arkadaşımız yapmıyor tabi.

Onun dışında Muğla Kebabında isim yapmış esnaflarımız da var. Tabakhane’de Çavuş’un Yeri ve Pazar yerinde Köfteci Kemal gibi.

Daha önceden de rahmetli Çimen dayı vardı. Çokça cümbüşünü dinlerken kebap yemiştik.

Sabah erken saatte ve gece geç saatte yenilebilen bir lezzet türü bizim kebap.

Bizim boğazına düşkünlüğünü bildiğimiz ağbilerimizden Kemal Partal da, babasından kebap üzerine duyduğu biz özlü sözü hep hatırlatarak, Muğla Kebabının vakitsel yanına dikkat çeker hep.

Şöyle der Kemal ağbi, “8’e kadar içersen etine, 8’den sonra içersen kemiğine”

Yani sabah 6’dan 8’e kadar yedin yedin, 8’den sonraya kaldın mı et yok kemik var anlamında.

Böyle bir lezzet türü bizim Muğla Kebabı.

Çavuş ve Köfteci Kemal bu sözü edildiği şekliyle bu lezzeti önümüze koyanlardan.Bu işletmelerimiz sabah erken Muğla Kebabı, öğleyin de köfte yapmaktalar. Elyase kardeşimiz ise sadece Muğla Kebabında ilerliyor.

Hepsinin ayrı ayrı özellikleri var. Kendilerini ve hizmetlerini seviyoruz.

Bunları niye mi söylüyorum.

Kendi içinde markalara sahip ama sunumunu yapamayan bir kentimiz var bizim.

Şehirlerarası seyahatlerimiz de yol kenarları, içinden ya da yakınından geçtiğimiz o şehrin ama gıda, ama başka bir ürün anlamında marka değerleriyle dolup taşarken, bizim maalesef böyle bir sunumumuz yok.

Sanki ihtiyacımız da yok gibi.

Daha dün markalaşma adı altında coğrafi işareti Muğla Ticaret ve Sanayi Odası tarafından alınan Muğla Köftesini günün her saatinde yemek mümkün değil mesela bizim şehirde.

Coğrafi işaret alan ürünlerden sadece Muğla Saraylısını temin etmek mümkün o da belli başlı bir iki yerden.

Geçmişten bugüne marka olmak gibi bir derdimiz olmamış mesela kentimizde.

İşleri büyütelim, saatini uzatalım, müşteri portföyümüzü arttıralım yok.

Hep kanaatkar kalalım.

Küçük olsun bizim olsun.

“Yetivesin”, “buna şükür” anlayışı.

Rahatımıza düşkünlüğümüz de cabası.

Sonra gıda ya da bizde var olan fakat sunamadığımız bir ürün ya da bir marka şehre geldiğinde bol bol laf, söz.

Ağzı açığın malını, gözü açık kaparmış misali.

Şimdi de üç laftan ikisinde markalaşalım, tescil alalım diye konuşup duruyoruz.

Allah’tan kebap artık 24 saat açık olan lokantalarımıza girdi de, günün büyük bir bölümünde yenilebilen bir ürün oldu.

Ama tam anlamıyla gerçek Muğla Kebabının karşılığını verip vermediğine damak zevkine güvenenler karar verecek.

Standardı yakalamak önemli.

O nedenle günün belli saatlerinde tüketilebilen mekanlar isim yapmış durumda ama sadece o kadar.

Oysaki bir marka değer yaratmanın yolu, o marka olmuş ürüne günün büyük bir bölümünde ulaşabilmekten de geçiyor.

Durum böyle bile olsa bizim böyle bir derdimiz yok.

Mesela biz de coğrafi işaret almış ürün olan Muğla Köftesine öğleden sonra ulaşmak neredeyse imkansız.

Dolayısıyla biz bu markalaşma işini sözde değil, özde yerine getirmemiz gerekiyor.

Ha bu arada Muğla Ticaret ve Sanayi Odası bir de Muğla Kebabı için coğrafi işaret başvurusu yapsa isabet olacak.

Temin edilebilirliği artan bir ürün olma yolunda ilerliyor nasılsa.

Tattaki standardı ise, kebap ustalarının vereceği bir eğitsel çalışmayla çözeriz olur biter.

Tabi markalaşmayı kendine dert edinir, el vermek isterlerse.

Bizim Muğla’nın anladığı dilden konuşmak gerekirse, markalaşma yolunda siz deyin ömük, ben diyeyim boğaz önemli iş arkadaş…

Bu nedenle bir kere daha tebrikler Nuri Okan.

Bu yazı toplam 1170 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
Süleyman Akbulut Arşivi
SON YAZILAR