Ö K K E Ş’ İ N F A D İ Ğ İ -1-

Ö K K E Ş’ İ N   F A D İ Ğ İ   -1-
Odamın penceresinden teklifsizce sızan, işitmeye alışkın olduğumuz üzeri örtülmemiş sözlerle uyanıyordum yine. Duymak, dinlemek ve çoğu zaman gülmek durumunda olduğumuz küfürlerle.Ökkeş’in Fadiğinin sesinden; sağdığı,...

Odamın penceresinden teklifsizce sızan, işitmeye alışkın olduğumuz üzeri örtülmemiş sözlerle uyanıyordum yine. Duymak, dinlemek ve çoğu zaman gülmek durumunda olduğumuz küfürlerle.

Ökkeş’in Fadiğinin sesinden; sağdığı, sürüye kattığı veya akşamında karşılayıp ağıla kapattığı hayvanları ile sohbetinden. Hep onlarla konuşurdu Fadik Hala. Bugüne kadar hiçbir kimseye cümle kurduğunu, cevap verdiğini, seslendiğini duymadım. Görüş alanına bile girmeden sesi duyulan bu kadının tüm köyle iletişim şekli hayvanları üzerinden olurdu.

Biri ona bir şey sorsa, bir şey istese cevabını alabilmesi için ağılın etrafında beklemesi gerekirdi. Çok küfür ederdi. Ağzı bozuktu. Kâh hayvanlara yardırır, kâh kızdığı birine, bazen muhtara bazen tarlasının suyunu çevirene. Hep bir öfke durumunda, hayata kavga etmek için gelmiş, birilerine kızıp sövmez ise varlığının yok olup gideceğine inanır bir hali vardı.

Görüntüsü de tuhaftı. Başındaki çemberinden incecik iki örgülü saç sallanırdı. Alnının etrafından siyahlı beyazlı saçlar fışkırırdı çembere inat. Örtse de örtmese de fark olmayacak şekilde dururdu o başörtüsü başında.

Kara kapkara gözleri üzerinize her an atlayıverecek vahşi bir hayvanın kısılmışlığında bakardı. Simsiyah derin çizgilerin içerisinden parlayan koyuluğu ile şaşırtan gözler. Ben bu köyde onun kadar esmerini görmedim. Gerçi ona esmer denemez. Irkı siyahi olmayan en koyu beyaz insan rengi.

Çizgi şeklindeki dudaklarının üzerindeki kıllar, yeni yetme delikanlı ile kapışırdı. Tek tük sakalı bile vardı. Çeltik tarlalarında darı ayıklamaktan kamburu çıkan köy kadınlarına inat dimdikti. Ayağında şalvarı başında yemenisi olmasa o uzun boyuyla kadın demeye bin şahit gerekirdi.

Tuhaf olan bir başka şey ise, kimsenin ona bulaşmamasıydı. O herkese sayar söver ama kimse ona sataşmazdı. Onu dinlerler, hayvanları ile konuşmasından kendilerine edilen sövgüleri duyarlar ama ona ses etmezlerdi. Bu garipliği yıllarca sordum yakınımdakilere. İnsanlar ser verdi, sır vermedi. Yapar o dediler. O da öyle dediler. Ne kötü dediler ne iyi. Alıştıklarına, alışmamı beklediler. Sadece babaannem çıtlattı hafiften. “ Yangını vurur diline dedi.” Daha da bir şey demedi. Diyemeden de göçtü gitti.

Babaannemden sert kadındı. Herkes onu sayardı. Sözünün üzerine söz koymazdı. Fadik Hala bile çekinirdi ondan. Sövgüde haddini aştığında, gün görmemiş kelimeler evimizin mahremine sızdığında, kendini göstermesi yeterdi. Görmez ise seslenirdi.” Bebe var, derdi.” Dakikasında düzene girerdi hayvanları ile sohbeti. Susmazdı ama kelimeler rengini değiştirirdi. İneğine, mandasına övgüsüne dönerdi.

O bebe bendim. Büyük kentte yaşayan, okulun kapanması ile köyüne, şehirli annesinin disiplininden alınıp toprağına kavuşturulan ben. Severdim ben köyümü. Hem de çok. Sadece meraklı idim. Hep sorardım. Olağan işleyişe itiraz edendim. Neden diyendim. Nasılını bilmeyeni isteyendim.

Babaannemi kaybettiğimizde ben on iki yaşındaydım. Zaten çok az konuşan dedem daha da suskunlaşmıştı. Fadik Hala bizim hayvanlarımızın bakımını da üstlenmiş, sohbet arkadaşlarına yenilerini eklemişti.

Bizim mallarımızla güzel güzel muhabbet ederdi. Dedeme söylemek istediklerini onlara küfürsüz cümlelerle anlatırdı. Ara sıra evin diğer çalışanına yardırırdı ama tadında. Sağdığı sütlerin helkelerini merdivene dizer, yukarıya çıkmazdı. Sonrasında kendi ağılına geçer ve zembereğinden boşalmış küfürler, köy ahalisine hakaretler meydana yayılırdı.

Bu böyle devam etti. Ta ki bir sabah annesinin memelerinden ayrılmak istemeyen bir buzağıya ‘O’ isimle seslenene kadar.

Bu haber toplam 785 defa okunmuştur
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.