Cemal Demirtaş Yazdı "SUSMANIN DAYANILMAZ HAFİFLİĞİ"

Cemal Demirtaş Yazdı "SUSMANIN DAYANILMAZ HAFİFLİĞİ"
Milli Görüş 1969 lü yıllarda bir avuç insanın bir araya gelmesi ile ortaya çıktı. Asırlara yön veren bir inancin, siyaseten tezahürü olmak üzere....

Milli Görüş 1969 lü yıllarda bir avuç insanın bir araya gelmesi ile ortaya çıktı. Asırlara yön veren bir inancin, siyaseten tezahürü olmak üzere. Başta Rahmetli Prof.Dr.Necmettin Erbakan Hocamız olmak üzere, Rahmetli Süleyman Arif Emre gibi sarsılmaz dava erleri sayesinde. Daha sonra Adil Düzen Doktrini yazıldı. Başında yine aynı ekip, Prof.Dr. Arif Ersoy gibi muazzam altyapısı olan şahsiyetlerle.

İşte bu Milli Görüş, önce MNP yi kurdu. Kapattı o zamanın despot iktidarı. Ardından MSP. MSP yi es geçemeyiz tabi. Koskoca KIBRIS harekatını yapmış bir iktidarın küçük ama özünde büyük ortağından daha cesur ve korkusuzca olduğunu alemi cihana ispat etmiş bir parti oldu.

Sonra?

12 Eylül.

Yasaklar.

Yine Milli Görüş dimdik ayakta. Bu defa RP adıyla. Önce belediyelerde efsane oldu. Şanlıurfa'da, genelevleri neden kapattın, bir daha açacak mısınız diye soran gazeteciye "İlk sermayesi sen olursan açarım..." diyecek kadar cesur bir İbrahim Halil Çelik, Konya'da susuzluktan kırılan millete, her köşe başına hayratlar yaptırarak gönüller fetheden, borç içinde kıvranan ANAP iktidarına " IMF kapısına kul olma, gel ben sana Konya'dan istediğin kadar parayı toplayayım.." diyen Doç.Dr.Halil Ürün, bir ana caddesi bile olmayan kocaman köy halindeki Kütahya'yı, 3 sene gibi bir zamanda elit şehir haline getiren Süleyman Canan, çamur deryası içinde yüzen bir mahalleyi, ilk belediye başkanı olarak seçilip, 250 bin nufuslu Sultanbeyli yapan Ali Nabi Koçak beylerle milletin gönlünde taht kurdu. Bunu gören bir-çok belediye de partilerini bırakıp RP ye geçtiler. Ilk akla gelen "Çoban Sülü'nün memleketi Isparta'da Mustafa Köylü, Samsun'da Kemal Vehbi Gül. Daha niceleri. Akabinde binbir engel ve saldırılara rağmen gelen REFAHYOL. İlk defa Denk Bütçe, ardından memura, emekliye verilen üç rakamlı zamlar. Enflasyonun ilk defa yıllardan beri tokat yediği günler başlamıştı. Milli bir hamle, sanayileşme, millileşme her yerde kendini göstermeye başlamıştı ki, kendileri bizden görünen, beyinleri başkalarına ait etkili yetkililer fırıldak üstüne fırıldak çevirerek iktidarı al aşağı ediverdiler. Yok Kanaat liderlerine iftar verdin, yok kanlı mı kansız mı dedin, yok onu dedin bunu dedin diye kulplarını takıverdiler. Oysa ana sebebin HAVUZ SİSTEMİ, DENK BÜTÇE, FAİZ HORTUMU, İTHAL MALLAR, YERLİ ÜRETİM, D8, ABD'Yİ ZİYARET ETMEYEN BİR BAŞBAKAN...olduğunu Minye'deki Abdullah duydu da, Çeşme de sahilde keyif çatan Abdullah duymadı malesef.

Ardından yeniden AB, ABD, IMF güdümüne sokulan bir ülke. BURASI TÜRKİYE.

Milli Görüş yılların verdiği tecrübe ile milyonlar biriktirmişti. Bu milyonları başka adreslere yollamak asla mümkün olamazdı zaten. Bu şekilde giden bir sistemi de, bu mantık ile alt etmek neredeyse imkansızdı.

Derken.

Milli Görüş'e ömürlerini vermiş bir avuç insan yeniden sahneye cıktı onca oyun, dolap ve fırıldaklara rağmen. Aklı her şeye yeten zübüklerin "muhtar bile " olmasına tahammül edemedikleri biri, ortaya çıkıvermişti. Bu defa hem halkayı geniş tutmak, hem de işi daha farklı bir yol izleyerek götürmek gerekti. Her görüşe açık, lakin ana temayı benimseyen herkese açık bir kapı. Anaplı, DYPli, Milliyetçi, muhafazakar. Kim olursan ol, bu davada ben de varım diyorsan, yerin hazır dendi. Kimler geldi kimler.

Neticede, kaynağı belli, ana teması belli bir parti vücuda gelmişti. AK PARTİ.

18 yıldan beri iktidarda. Rabb'im sağlam kişilerle, sağlam adımlar attırarak yoluna devam etmesini nasip etsin.

De....

Refah Partisi 12 eylül sonrasında 6 yıllık bir darbe döneminden sonra kuruldu. İlk yıllardan itibaren yerelden başlayarak yükseldi. MCP, IDP ile kurulan KUTSAL İTTİFAK ile de meclise girdi.

Bizler RP döneminde kendimizi bulan insanlarız. O iktidarlar susarak, saklanarak elde edilmedi. RP nin her mensubu, daha doğrusu kendini REFAHÇI olarak gören herkes birer hatip, birer lider, birer nefer gibi çalışırdı. Milyonlarca desise, dolap, yalan, iftiralar tek tek, fert fert abluka altına alınarak millete anlatılırdı. İkna edilir, meselenin özü, aslı ortaya çıkarılırdı. Ki o zamanlar bırakın interneti, bir vilayette cep telefonu sayısı bile iki elin parmağı kadar bile yokken hem de.

AK Parti dedik ya her kesimden insana kapıyı açtı diye. Kapı açık, lakin girene kalkıp da samimiyet testine tutacak hali de yok elbette. İktidar da olunca, belleklerinde sadece koltuk, para, nam, şan, şöhret, ihale, vurgun, rüşvet elde etmek için kapıdan içeri girenler de oldu. Anında arabasını değiştirip, iki mahalle ötedeki rezidansa taşınanlar, esnaf lokantasında çorbayı zor içenler sahil kenarındaki balıkçıya, Eski Garajdaki köfteciden, Kurşunlu Camii yanındaki kebapçıya, kırk yıllık manifaturacıdan İngiliz kumaşı satan tuhafiyeciye, Perşembe Pazarındaki orta sınıf pabuç sergisinden, belediye karşısındaki kunduracıya, kırk yıllık köşe kokoreççisinden, papyonlu garsonu olan midye dolmacıya, yılların tv tamircisi Musa Abiye tamir ettirmekten sıkılıp, bilmem ne marka DEV EKRAN televizyon satıcısına terfi !!! ediverdiler hemen.

Her akşam çilingir sofrası kuran zevat da vardı elbette. Recep Tayyip Erdoğan içki içmez ya. İçenleri de tabii ki pek sevmez. Diyorlar. O halde. Akşamcılar suyunu dereye akıtmak için formül üstüne formül geliştirdiler. Eskiden ulu orta, çengili çalgılı.... Kazım'ın yerinden, hususi sotesi olan, kalın perdeli lüks tavernalara taşınmak ile başladılar işe. Nasıl olsa iktidar yoluna devam ediyor çünkü. O bize uymayacaksa, o halde biz malı götürmek! için iktidara uyuyor numarası yapmamız lazım dediler. Bu numarayı da 18 yıldan beri bilfiil devam ettiren cengaverler var hala. Bu arada Tayyip Erdoğan namaz kılanı da sever ya hani. O halde önünde iki yol var ; ya Cuma Namazına giderek arzı endam edecek, ya da evden yarım saat geç çıkacak. ikisi de uygundu onlar için. Hala da öyle.

Hadi anladık bu ülkeye dışarıdan saldıranlarla, takoz olanlarla, ambargo koyanlarla, malını almayanlarla... vs. Bunlarla devlet uğraşsın, yukarıdakiler ilgilensin. De.

Peki ülke içindeki homurdanmalarla kim uğraşacak? Hırsız diyene kim cevap verecek ? Yandaşa verdi diyene? Memleketi ne hale getirdi diyene peki? Ne halden ne hale gelen memleketi kim anlatacak? Bir kişi beş kişi değil ki. Koro halinde. Küçücük bir fısıltı bile, aşağı mahalleye varana dek kocaman bir kaya olmuyor mu ? Doğru veya yanlış önüne gelen herkes konuşmuyor mu?

Millet bir çok parçayı birleştirerek cevap verir.

Nerede?

Sandıkta.

Senin donuna bakar,

dümenine bakar,

yediğine içtiğine bakar, gezdiğine bakar.

Bakar oğlu bakar.

Ona göre de karar verir. Sonra da SUSMANIN DAYANILMAZ HAFİFLİĞİNE bakar. Bunca yalan da olsa iftira da olsa cevabı bir türlü verilmeyen sözlere bakar. Susmanın ne manaya geldiğine bakar. Susuyorsa o halde vardır bir şey der. Demez mi yoksa?

Konuşana da bakar tabi. Yanlışa yanlış diyene ne diyorlar ona da bakar. Troll, hain, parti düşmanı... say sayabildiğin kadar. Susarak dava büyümez. Cevapsız sorular gelir birgün seni de altına alır. Bizim Geneklinin tabiri ile "ilee nimeli boş vii.." dersek, hem partiye, hem millete, hem Tayyip Erdoğan a ihanet etmiş olmaz mıyız?

Yahu arkadaş dava nasıl savunulur biri bana Allah aşkına anlatsın yahu.

İl Başkanına muhalif olan gazeteyi, hem de kendi davasını savunan gazeteyi almayarak olabilir mi?

Her defasında seçim kaybederek?

Kendi köyünde bile ikinci olan eskimiş bir bel.bşk.yi onure edercesine ikinci adam yaparak mı ?

Susarak mı?

Her geçen gün teşkilatını eriterek mi?

Lüküs restoranlarda boy göstererek mi?

Kaplıca sefası yaparak mi?

Kapısına gelen kulüp yöneticisini TRUMP'A yollayarak mı?

En fazla oy aldığı velinimeti olan mahalleyi (Eskiden lasabaydi da.neyse.) cezalandırarak mı?

Neyle ve nasıl?

AK PARTİ yöneticileri!

Hiç darılmasa gücenmece olmasın.

Sözüm size.

Hepinize.

Hepimize.

Duyup da cevap vermediğiniz her cümle sizin vebalinizdir.

Biliniz ki fert fert siz, biz dava adına yürümeyeceksek, en büyük ihaneti yapıyoruz demektir. Susmanın bedelini yarın ödememek için bugünden tezi yok, keffaretini yatırmaya başlayalım artık. Bu sizin asli göreviniz. Kaçamazsınız, susamazsınız. Davanızı savunmak zorundasınız

Vesselam.

Bu haber toplam 1584 defa okunmuştur
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.