Turizm bitti, yasaklar geri geldi

Turizm bitti, yasaklar geri geldi
Dünya genelinde ölümcül olan Covid-19 virüsünün Türkiye’deki ilk tespit edilen vakası 10 Mart 2020 tarihinde, virüs nedeniyle ilk ölümü de 15 Mart...

Dünya genelinde ölümcül olan Covid-19 virüsünün Türkiye’deki ilk tespit edilen vakası 10 Mart 2020 tarihinde, virüs nedeniyle ilk ölümü de 15 Mart 2020 tarihinde oldu. Bunun üzerine sağlığımız için birçok yasaklar getirildiği söylendi. Okullar online yapıldı, sokağa çıkma yasağı getirildi, belli mekanlar kapatıldı… Bu tedbirler sadece yaz gelene kadar devam etti. “Turizm ülkesiyiz, ekonomimiz kötü” denilerek sağlığımız hiçe sayıldı. Ülke içindeki yasakları bırak, virüsün Dünyada ilk görülen ülkelerden Türkiye’ye turist gelmesini sağladı.

2020-2021 eğitim öğretim yılının Güz döneminde pandemiden dolayı online yapılması sağlığımız için daha iyi olur denilirken, aslında bu sene turizm sezonu geç açıldı dersler online yapılsın ki biraz daha ekonomi canlansın diye düşünülmüş gibi sanki. Sinem Korkmaz’ın yaptığı Muğla turizm için yaptığı bir haberde, pandemi sebebiyle 2019 yılına göre 2020 yılında turizmde yaklaşık %80’e yakın düşüş yaşanmasına rağmen 692 bin turist ağırlandığı söyleniyor. Hadi diyelim ki, ekonomi için değil de esnaflar kötü durumdaydı, virüs hakkında bilinçlenmiştik, normal hayata dönüş yapmaya başlıyorduk falan filan. O zaman neden yazın sadece tatil serbest iken, düğünlere yasak geldi? Bir nevi virüs var düğün yapamazsınız yasak deyip, sonrasında virüs yok hadi tatile gidin dendi.

Şimdi yaz bitti, tekrar yasaklar geldi. Alınan kararlar ile sağlığımız ne kadar güvende? Gelen yasaklardan birisi Cumartesi ve Pazar günleri akşam 8 den sabah 10 a kadar sokağa çıkma yasağı. Zaten çoğu insan akşam değil gündüz geziyorlar, bu yüzden bu yasağın saatleri de tuhaf bir karar olmuş. Bir de toplu taşıma araçlarına binerken ve kurumlara girerken HES( Hayat Eve Sığar) kodu getirildi. Bu bir nevi test sonucu pozitif çıkıp karantinada olan insanların evlerinde kalmalarını sağlamaya çalışmak için yapılan bir uygulama. Başka şehirleri bilemem ama bizim Muğla’mız da uygulanmadığını kendim toplu taşıma aracı kullandığımda şahit oldum ki Muğla’nın merkezi o kadar büyük değil. Yani toplu taşıma aracı kullanmadan da gezilebilecek bir merkeze sahibiz. Bu da demektir ki, virüslü bir vatandaş istediği gibi karantinadan kaçıp etrafımızda da geziniyor olabilir. Tabi her şeyi de devletten beklememek lazım, bizler de sorumluluğumuzu alarak insanların canlarını tehlikeye atacak hareketlerde bulunmamalıyız. Ama karantinayı ihlal eden insanlara, vatandaşın yaşama hakkını riske atmaktan dolayı para cezası ile caydırıcı bir uygulama yapılabilir diye düşünüyorum.

Covid- 19 un ilk zamanları test sonucu pozitif çıkanlar ile temasta bulunan insanları hastaneye ye çağırıp test yapıyorlardı, şimdilerde ise temas halinde bulunsan dahi 2-3 belirti olmadığında test yapmıyorlar. Bir covid-19 hastası ile temas halinde bulunup test yapılması için belirti sayınız yeterli ise kendi sağlığınız için hastaneye ye gitmeniz gerekiyor. Hastalar ile temas halinde bulunan kişilere ulaşım sağlanmadığı için özel aracı olmayan insanlar hastaneye ye gitmek için mecburen toplu taşıma araçlarını kullanıyor. Bu durum ne kadar sağlığımızın düşüldüğünü ne güzel gösterdi, bizi ne kadar da güvende hissettirdi değil mi?

Sürü- toplum bağışıklığı, toplumun büyük bir kısmının enfeksiyona yakalanıp iyileşmesi sonucu bağışıklık kazandığı varsayılıyor. İnsanlar hasta olup iyileştiklerinde artık bu hastalığa karşı vücudun direnç geliştirdiği varsayımından hareket ediliyor. Kuşkusuz hastalığa yakalandıktan sonra kronik rahatsızlığı olan veya yaşı ilerlemiş kişiler iyileşemeyip çok sayıda ölen de oluyor bu zaman diliminde. Bu strateji bir nevi “ölen ölür kalan sağlar bizimdir” stratejisi de denilebilir. Bu stratejiyi ilk başlarda İngiltere ve Hollanda uyguladı, fakat ölüm oranı sayısı arttığı için bu stratejiden vazgeçildi. Yazın turizm için bizim de bu stratejiyi uyguladığımız söylenebilir mi bilemiyorum. Ama bu stratejiden vazgeçilme sebebinin ölüm oranının artması değil de, yaz sezonunun bittiği için olduğunu söyleyebilirim. Çevremdeki bazı insanların düşüncesine göre “ölen ölür, kalan sağlar bizimdir” stratejisinin uygulanması mantıklı idi. Bir arkadaşımla konuştuğumda bana “bize dirençli genç nesil lazım” dedi. Bu cümleyi kurabilmek için ya duygusuz olmak gerekir ya da kaybedecek hiçbir şeyinin olmaması gerekir. Konuşmak kolaydır fakat tanıdıklarımızdan, yakınlarımızdan birisini bu virüs nedeniyle kaybettiğimizde aynı şeyleri söyleyebilmek mümkün değil.

Sizce nasıl bir strateji izlenmeli?

Bu haber toplam 801 defa okunmuştur
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.