TÜRKMENDE KADIN

TÜRKMENDE  KADIN
Dönem yazılarına bir süreliğine ara vermiştik. Birkaç zamandır, Türkmen'de “kadın”ın rolü ile ilgili bir şeyler karalamak aklımdan geçip duruyordu.Aslında...

Dönem yazılarına bir süreliğine ara vermiştik. Birkaç zamandır, Türkmen'de “kadın”ın rolü ile ilgili bir şeyler karalamak aklımdan geçip duruyordu.

Aslında geçenlerde seyrettiğim bir videoda; Karadenizli bir kadın sırtında ağır bir şelekle evine dönerken program sunucusuna rastladı ve sohbet etmeye başladılar. Sunucu kadına eşinin nerede olduğunu sorduğunda o da “kahvede” cevabını verince, sunucu sen çalışıyorsun, o çalışmıyor neden onu da çalıştırmıyorsun diye sorunca, hala kulaklarımda çınlayan o muhteşem cevabı vermişti –hoş bir Karadeniz şivesiyle- “ yahu ben ona bakmaya kıyamıyorum, sen çalıştır diyorsun” şeklinde söyleyip, sunucuyu azarlamış ve yürüyüp gitmişti… Bu video da yazının esin kaynağı oldu diyebilirim.

Çocukluğumda her biri seferberlik çocuğu Türkmen kadınları vardı. Genellikle onlardan bahsedilirken ya babalarının adıyla ya da geldikleri köyün veyahut da ailelerinin adı söylenirdi. Beyin Kızı, Memici'nin Kızı, Ahmet'in Kızı,Hacıveller Kızı, Hürüoğlu'nun Kızı, Molla Musa'nın Kızı, Topallar Kızı, Yusuf'un Kızı, Kuşçu Kızı v.b

Her biri evlerinin direğiydi adeta. Lafları - yöre tabiriyle- batman tartar, adeta evlerini yönetirlerdi.

Evin ve toplumun yönetimi erkekte olurdu. Lakin gizli yöneticinin kadın olduğunu söylemek pek abartılı olmazdı sanırım. Yaşlı kadınlara, kadın erkek herkes ziyadesiyle hürmet gösterirdi. Onların, erkek meclislerinde de yeri olur, özellikle hatırlı hanımlar meclislerde sohbeti ele alır, eskiden yeniden lafı alır verir, sohbetin derinleşmesine vesile olurlardı. Köye yabancı biri geldiğinde genellikle Ağamın (Büyükbabamın) başına toplanılır, sohbet onun odasında yapılırdı. Anneannem Avşar Beylerinden Dudu Hatun köye geldiğinde, Ağamın meclisinde derin sohbetlerine şahit olmuşluğum ve bu gibi örnekleri çokça görmüşlüğüm vardır.

Kadın toplum içinde etkindi, lakin erkeğe saygısını da eksik etmezdi. En çok hatırladığım durumlardan biri “önünü geçmemek”, bir diğeri de “gelinlik etmek” idi.

Yolda, belde; kadınlarımız genç yahut yaşlı fark etmez bir erkeğe rastladığında önünden geçmez onun geçmesini beklerdi. Hatta bir kadının önünden geçmesini kendisine hakaret olarak algıladığından nizah eden erkekleri hatırlarım. Bu nasıl bir saygı ifadesiydi hala aklım ermez.

Yeni gelinler uzunca bir süre ailenin büyüklerinin yanında seslenmez, bir şey sorulduğunda da işaretlerlerle cevap verirdi. Buna gelinlik etmek denirdi. Anacığımın da en az 10 sene gelinlik ettiğini bilirim.

Bahsettiğim kadınlarımız, konargöçer hayatın izlerini henüz silmemiş bir toplumun içinde yetişmiş, sosyal hayata ziyadesiyle dâhil olmuşlardır. Konargöçer Türkmen'in en önemli geçim kaynağı hayvancılıktır.

Tarım yerleşik hayata geçtikten sonra öğrenilmeye çalışılan ve henüz tam olarak bilinmeyen bir hayat tarzıydı. Baba, dede usulü hububat ekilir, çıkan buğday un yapılır; arpa, çavdar ise hayvan yemi olarak kullanılırdı. İhtiyaçtan fazla üretim (ben pek rastlamamıştım gerçi de  ) olduğu zaman da satılır bir ihtiyaç görülürdü. Hayvancılıkta ise yükün ağırı kadınımızda idi. Hayvanların dağda güdülmesinin dışındaki her işi kadınımızdaydı, onlar sağar, sütünü, yağını, peynirini çıkarır, kışlık hazırlığını yapardı. Çıkan yünden kilimler dokurlar, elcekler(eldivenler)-çoraplar örerlerdi. Dünyaca ünlü güzelim Avşar kilimleri yok pahasına satılır. Fabrikasyon halılarla trampa edilirdi. Bu aldanmışlık aklıma geldikçe içim yanar.

Tarımda ise erkeğin yetişmediği, işin yoğun olduğu zamanlarda kadınlarımızı tarlalarda görürdük. Tırpanla erkeklerimiz ekini biçtiğinde, kadınlarımız da anadut veya tırmıklarla onların toplanmasına yardım ederdi. Aslında erkek işi, kadın işi fiili olarak ayrışmakta ise de kadınımız da gücü yettiğince ailenin işlerine destek olurdu. Kadın kendisini evin sahibi olarak görür ve gücü yettiği yerde işlerin bitmesi için desteğini verirdi.

Kendini o kadar sahip hissederdi ki, büyük amcamın eşi Şefre Bibim rahmetli eşiyle kavga ettiğinde hırsını alamaz tarlaya gider taşını toplardı. O sebep en taşsız tarlalar Halil Amcam rahmetlinindi.

Kadınlarımız yayla zamanı gelince, pür telaş hazırlıklarını yapar mal, davar, çoluk çocuk yaylaya göçülürdü. Yaylada da işlerin kahir ekseriyeti kadınımızdaydı. Kışlık peynir, tereyağı, odun v.s. tüm ihtiyaçları kadınlarımız hazırlardı. Erkeklerimiz çoğunluk köyde kalır, köyün rençberlik işlerini hal yoluna koyarlardı.

Yayla özgürlüktü çocuklar için. Kuşluk ve ikindi vakti koyun başı tutmanın dışında bir görev olmaz, kalan zamanın tamamı oyunla geçerdi. Gelengi deliklerine su akıtıp, hayvanları deliklerinden çıkarmaya çalışmak en büyük zevkimizdi. Şimdi düşününce hayvancıklara bayağı eziyet edermişiz. Daha genç olanlar türkülü, manili kızlı erkekli halaylar çekerdi. Kızların erkeklerin grubuna doğru:

“Ay ışığı süt gibi

Yeni doğmuş bit gibi

Ne oradan bakıyon

Emmimgilin it gibi” diyip gülüşmeleri hala kulaklarımdadır.

Elektrik su olmadığı için ilk akşamdan yatılırdı. Fedakâr ve cefakâr kadınlarımız ala şafakta kalkar adeta bir yarış içinde kim daha çok odun toplayacak, kim daha çok peynir yapacak koşturur dururlardı. Bir tanesinin de bu çalışma-çabalamadan şikâyet ettiğine şahit olmadım.

Bu çalışma ve çabalama aslında sırf kadın olmasından kaynaklı değildi. Ailenin her ferdi gücü oranında ailenin işlerine katkı verirdi. Bu çaba bir ezilmişlikten değil, sahiplenmişlikten kaynaklıydı diyebilirim.

Kadınımız saygındı da. Aile ile ilgili alınacak kararlara ananın rızası yoksa o karar çoğunlukla alınamazdı. Çok gencin evlenmek istediği kızı; kendi anasının yahut kızın anasının razı olmaması sebebiyle alamadığını biliriz.

Kadınımız aileyi o derece sahiplenirdi ki, köyde bir nizah çıksa, kadınlar çoğunluk karışmazdı ama bıçak kemiğe dayandığı durumlarda, kavganın ortasına dalmaktan da geri durmazlardı.

Kadınımız misafirperverdi. En çok onunla övünürlerdi. Ağaların beylerin, ağalıkları ve beylikleri hep kadınlardan ötürü idi. Kocasını bey de paşa da yapan kadınlarımızdı adeta. Onların hamaratlığı misafir ağırlayıp uğurlamasıyla eşleri hatır sahibi olurlardı. İcraat Ayvaz'dan, nam Köroğlu'ndan misal. :D

İkindi vakti söğüt gölgeliklerinde, Avşar Hatınlarının o doyumsuz konargöçer döneme ait al-vur devrine, kovgunlara, ağıtlara, gelmiş-geçmişe dair sohbetlerini hala özlerim. Her biri güzel atlara binip gittiler. Mekânları cennet olsun.

Baki selam…

Bu haber toplam 491 defa okunmuştur
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.