Avrupa Birliği ve Türkiye ilişkileri
Muğla Belediyesi ve Avrupa Birliği Bölgeler Komitesi işbirliğinde Muğla’da düzenlenen Avrupa Birliği Türkiye ile İlişkiler Çalışma Grubu 12. Toplantısı, Gazi Mustafa Kemal Atatürk Kültür Merkezinde yapıldı.
“AB-Türkiye katılım müzakereleri ve yerel idareler üzerindeki etkileri” ile “Türkiye’deki yerel idarelerin yeni Türkiye Cumhuriyeti Anayasa yapım sürecine katılımı” konularının ele alındığı toplantıda, Avrupa Birliği Bölgeler Komitesi Türkiye ile Çalışmalar Grubu Başkanı Bernard Soulage bir konuşma yaptı. Soulage, Elysee sarayındaki değişimin Türkiye için bir şans olduğunu açıkladı. Toplantıda, AB Bölgeler Komitesi Türkiye ile İlişkiler Çalışma Grubu Başkanı Bernard Soulage, Avrupa Birliği Türkiye Delegasyonu Başkan Yardımcısı Tiber Varadi, Dış Politika Programı Program yöneticisi Jonathan Levack, Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etütler Vakfı (TESEV) ve Dış Politika Programı Program Yöneticisi Jonathan Levack, CHP Yerel İdarelerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Gökhan Günaydın, AK Parti Muğla Milletvekili Prof. Dr. Yüksel Özden konuşmacı olarak katıldı.Toplantının açış konuşmasını yapan Avrupa Birliği Bölgeler Komitesi Türkiye ile Çalışmalar Grubu Başkanı Bernard Soulage, kendisini Türkiye’nin AB’ye üye olması için adadığını belirterek, “Hedefimiz AB konusunda tartışmaları tekrar başlatmak, katılımı sağlamak, dinamikleri harekete geçirmek. Bunun için Türkiye’nin önünde büyük bir şans var. Fransa’da Elysee Sarayındaki değişim bir şans. Fakat seçimlerin üzerinde geçen süreç içinde nedense Türkiye’de bu tartışılmadı" dedi.
Türkiye’nin AB’ye üyeliğinin önünde din ve nüfus gibi unsurların bir engel olduğu şeklinde genel bir kanı olduğunu anlatan Soulage, şöyle konuştu: "Bu doğru değil. Din ve coğrafya değil, evrensel değerler ön planda. Ekonomik olarak Türkiye bugün dinamik bir ülke durumunda. Son yıllardaki başta Avrupa olmak üzere birçok ülke ekonomik olarak bir olumsuzluk yaşasa da, bu sorunu kendi bünyesi içinde çözecektir. Türkiye’nin Adem-i merkeziyetçilik (Merkezi yönetim zayıflatılması) konusundaki çalışmaları çok önemli. AB’nin ana ilkesi budur. Avrupa’nın en küçük nüfuslu bir ülkesinde bile her şey yerel yönetimlere aktarıldı. Türkiye’de Adem-i merkeziyet konusunda atılacak adımlar bekleniyor.”
1 MİLYAR EURO’LUK FON BEKLİYOR
Avrupa Birliği Türkiye Delegasyonu Başkan Yardımcısı Tiber Varadi, AB-Türkiye arasındaki ilişkilerin durma noktasına gelmesine rağmen hâla dinamizmini koruduğunu belirtti. Eğitim ve kültür alanında çok önemli gelişmeler olduğunu anlatan Varadi, şöyle konuştu: "Türkiye’den AB ülkelerine bugüne kadar 40 bin öğrenci, öğrenci değişim grubu olarak gitti. Bu önemli bir değer. Son olarak Van depreminin ardından ‘İnsani Yardım Faslı’ açıldı. Bu resmi bir müzakere faslı değil. Niyetimiz AB konusunda tartışmaları yeniden başlatmak, katılımı sağlamak ve dinamikleri tekrar harekete geçirmektir."
Türkiye için 1 milyar Euro’luk bir fon açıldığını belirten Varadi, sözlerini şöyle sürdürdü: "Bu fonun kullanımı için Türkiye’nin atacağı adımlar bekleniyor. Bu yönde yapılan çalışmalar var. Sivil toplum ve paydaşları ile ortak çalışma alanlarının geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması önemli. Önümüzdeki dönemde bir zihniyet dönemi yaşanacağını umuyorum. Şu an Anayasa değişikliği için çalışmalar sürüyor. Binlerce kişinin görüşü ve önerisi alınıyor. Bu çok olumlu bir gelişme. Toplumun tamamını kapsayan bir mutabakat var. Metin üzerinde uzlaşı çabaları devam ediyor ve şu an kaleme alınıyor. Dış politika konusunda bir kanı var. Türkiye yönünü değiştirdi mi, direksiyonu başka bir yöne mi çevirdi. Bu Türkiye için hayırlı olmaz”
TÜRKİYE ÇOK YÖNLÜ OLMAK ZORUNDA
Türkiye-AB karma Parlamento Komitesi Üyesi, AK Parti Muğla Milletvekili Prof. Dr. Yüksel Özden, Avrupa Birliği Türkiye Delegasyonu Başkan Yardımcısı Tiber Varadi’nin ‘Türkiye yönünü değiştirdi mi’ sorusunun cevabı ile başladığı konuşmasında, “Türkiye coğrafi olarak çok yönlü olmak zorunda. Bölgesel konumu bunu gerektiriyor” dedi.
Özden, konuşmasında “Türkiye-AB ilişkileri Fransa’nın 5, Kıbrıs Rum yönetiminin de 6 faslı bloka etmesi ile vatandaşların kafasında soru işaretleri oluşmaya başladı. Türk halkının 2001 yılında yüzde 73’ü AB’ye sıcak bakarken, 2009 yılında bu rakam yüzde 38’e geriledi. Türk vatandaşının kafasında ‘Bizi nasıl olsa almayacaklar’ ve çifte standart imajı yerleşti" dedi. Bu haksız blokajın kaldırılmasını istediklerini anlatan Özden, sözlerini şöyle sürdürdü: "Adem-i merkeziyetçilik konusunda hükümetimiz döneminde çok önemli gelişmeler oldu. İl Genel meclislerine büyük yetki verdi. Artık her yatırım için Ankara’ya gitmeye gerek yok. Sivil toplum örgütlenmesi konusunda da gelişmeler oldu. Yıllardır yapılmayan memur sendikalaşmasının önü açıldı. AB tarafından açılan 1 milyar Euro’luk fonun kullanımı için bölgesel kalkınma ajansları kuruldu.”
Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etütler Vakfı (TESEV) adına konuşan Dış Politika Programı Program Yöneticisi Jonathan Levack, Türkiye’nin Adem-i merkeziyetçilik konusunda attığı adımlarda AB’nin ne kadar etkisinin olduğunun tartışılır olduğunu söyledi. Türkiye’de sivil toplumun çok geliştiğini anlatan Levack, sözlerini şöyle tamamladı: "Bunu AB’ye bağlamak ne kadar doğru bilmiyorum. Bunun yanında Fransa’nın yeni başkanı AB-Türkiye görüşmelerinin tekrar başlaması için yeni bir adım atacağını ve blokajı kaldıracağını düşünüyorum.”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.