Dünkü köşe yazımda konu aldığım ayrımcık üzerine birçok telefon ve ileti aldım. Kimileri ayrımcılık yapılıyor derken kimileride ayrımcılık yok bence bu kıyakçılık dediler. Kendini muhafazakar demokrat olarak nitelendiren yazar Kemal Önekli yapılan işlemin ayrımcılık değil kıyakçılık olduğunu anlatıyordu. Önekli’nin iletisi şöyle, “Sevgili Hasan, bildiğin gibi ben uzun süre öğretmenlik ve yöneticilik yaptıktan sonra emekli olarak Muğla’ya yerleştim. Uzun zamandır muhafazakar demokrat çizgide köşe yazıları kaleme aldım. Son olarak kendi kurduğum internet haber sitesinde de bu çizgide gördüğüm haberleri yapıyorum. Bahsi geçen köşe yazında ayrımcılığı bilimsel olarak ele almış ve yaşananları değerlendirmişsin. Ancak burada yapılan bir ideolojik ayrımcılık değildir. Eğer öyle olsaydı ayrımdan yararlanan ilk başta ben olmam gerekirdi. Burada yapılan kıyakçılıktır.”
***
Çok fazla bunlara girmeden ben aklıma gelen iki farklı hikayeyi paylaşmak istiyorum sizlerle. İlk hikayede iki kız kardeşin hayatın sırrını arayan ama kendilerinden çok bilenlerin karşısında düştükleri zor durumu anlatıyor.
“Akıllı iki kız kardeş varmış, bilgiye açlarmış ve okullarındaki, etraflarından aldıkları bilgi yetersiz olmuş.
Yörelerindeki en büyük bilgeye gitmeye, ondan da bilgi almaya karar vermişler.
Bilge adam kızların sorduğu bütün soruları bilmiş. Kızlar daha fazla bilgi almak için bir süreliğine daha bilgenin yanında kalmışlar. Ama sonra bilgenin her sordukları soruyu bilmelerinden sıkılmışlar. “Bilgenin dahi bilemeyeceği bir soru bulalım” demiş birisi.
Kızlardan biri, bilgenin bile bilemeyeceği bir soru buldum diye sevinmiş. Avucumun içine bir kelebek alacağım “Avucumun içinde bir kelebek var. Canlı mı, ölü mü?” diye bilgeye soracağım, ölü derse kelebeği serbest bırakacağım. Canlı derse, avucumu hafifçe bastıracağım.
Kızlardan biri avucu kapalı bilgeye uzatmış ve sormuş:
– Avucumun içinde bir kelebek var; bilin bakalım canlı mı, ölü mü?
Bilge, kızın gözlerine uzun uzun bakmış ve cevap vermiş:
– Senin elinde kızım senin elinde…
Hayat akarken; iyi veya kötü, güzel veya çirkin, doğru veya yanlış, mutluluk veya hüzün, senin elinde…”
***
Kelebek elinde iken ölü yada diri olduğunu benden öğrenmeye çalışanlar avuçları içinde yaşamasına yada ölmesine karar verenler aslında. İkinci hikayemiz ise bürokrasinin bizim ülkemizde neler başarabildiğini okuma şansınız olacak.
“Türk ve Japon şirketleri arasında bir kürek yarışı düzenlenmesine karar verildi.
Japonların takımında 8 kişi kürek çekiyor, 1 kişi dümencilik yapıyordu.Türk Takımında ise 2 kişi kürek çekiyor, 3 kişi şeflik 3 kişi müdürlük yapıyor 1 kişi de dümeni kullanıyordu.
Her iki takımda, performanslarının en üst düzeyine varabilmek için uzun ve zorlu bir hazırlık döneminden geçti.
Büyük gün geldi ve iki takımda, kendini hazır hissediyordu. Japonlar yarışı bir kilometre farkla kazandılar...
Yarış sonrası Türk takımı çok sarsılmıştı.Türk Şirket yönetimi yarışın açık farkla kaybedilmesinin nedeninin bulunmasına karar verdi.
Yapılan araştırmalar, analizler ve uzun çalışmalar sonucu düzenlenen raporlara göre hata bulundu ve çözüm önerisi getirildi. Çözüm olarak yönetimdeki düzeni güçlendirmek için 1 genel müdür atandı, ve sandaldaki ağırlığı dengelemek için kürekçi sayısı da 1 e indirildi.
Japonlara yeni bir yarış teklif etme kararı alındı. 9 kişilik Türk takımı Japonlarla bir yarış yapmak üzere yeniden yapılandı. Japonların takımında 8 kişi kürek çekiyor, 1 kişi dümencilik yapıyordu. Türk Takımında ise yeni yapılanma şekli şöyleydi:
1 Genel Müdür, 3 Bölgesel Müdür, 3 Dümen Şefi, 1 Dümenci, 1 Kürekçi
İkinci yarışı Japonlar iki kilometre arayla kazandılar.
Tepesi atan Türk şirketi yönetim kurulu hemen harekete geçti. Yarışın kaybedilmesinden sorumlu tutulan kürekçi kovuldu, müdürlere ve diğer personele sorunun çözümüne olan katkılarından dolayı ikramiye verildi.
***
Korkarım devam eden bu süreçte bizler kimlerin elinde bulunduğu belli bile olmayan kelebeklerin yaşamı için yorum yaparken hangi gemide görev yaptığını bile unutan tek işi kürek çekmek olan kürekçilerin maaşları kesilerek işten çıkarıldıklarına şahit olacağız.
NOT: Son dönemde yaşanan olayların ardından Muğla’da bulunan üç farklı Gazeteciler Cemiyet’inden de ses yok. Her zamanki gibi terzi kendi söküğünü dikemiyor. Üç Gazeteciler Cemiyet Başkanı ve Yönetim Kurulu üyelerine sormak istiyorum. “Nasıl beyler koltuklar rahat mı?” sizi bilmem ama ben pek rahat değilim yönetim kurulu üyesi olarak bulunduğum cemiyet bir çalışma yapmazsa cemiyetsiz gazeteciler arasına katılacağım.