23 NİSAN 1920
Bu gün 23 Nisan Büyük Gazi ve arkadaşlarının Gazi Meclisimizi açışının üzerinden tam yüz yıl geçmiş. Dile kolay bir asır. İnsanlığın ve milletlerin tarihinde bir asır çok olmayabilir, lakin herhalde içinde yaşayan insanlar için tam dört kuşak diyebiliriz.
Bu yazının yazıldığı saatlerde Gazi Paşa ve kahraman silâh arkadaşları benim şuan yaşadığım Ankara'da Hacı Bayram Cami'nde cuma namazı kıldıktan sonra alelacele hazırlanmış, -belki henüz inşaatı bile bitmemiş- Meclis Binasına doğru yürüyorlardı. Kürsüsü bir marangoz tarafından hibe edilen, sıraları öğretmen okulundan getirilen binaya doğru. Hep Hacı Bayram'dan Meclis binasına doğru yapılan bu yürüyüşü düşünmüşümdür. Herhalde insanlar güle oynaya yürümüyordu, bir iki kilometrelik bu yolu. Yüzleri gergindi muhtemelen, tarihin gördüğün en cesur ve öngörülü kahramanların. Çoğunluğu İstanbul'daki Meclisi Mebbusan'dan gelmişlerdi. Belki İstanbul'da kalsalar -ki kalanlar olmuştur- hiç bir eziyet çile çekmeyeceklerdi. Kutlu bir dava için bir aradaydılar. İstanbul nihai olarak 16 Martta işgal edilmişti. Bu gün (Allah muhafaza) Ankara'nın düşman ordularının işgal edilmiş olduğunu sokaklara yabancı asker çizmelerinin bastığını düşünün. O tarihte İstanbul öyleydi. O dönemin başkentinin işgalinden aşağı yukarı 34 gün sonra açtılar Türkiye Büyük Millet Meclisini. Düşman esareti altında yaşamaktansa ölmeyi göze alan bir avuç kahraman yaktı o ateşi ve ilelebet de yanmaya devam edecek Allah'ın izni ile... Fakirlerdi, en büyük zenginlikleri sahip oldukları ülküleri ve o ülkünün verdiği bitmek tükenmek bilmez enerjileriydi sanırım.
Bendeniz, bu bir asrın aklımın yettiği dönemler nazara alındığında yarısına şahitlik edebilirim. Millet olarak yapabilip-yapamadıklarımız, şahsım olarak neleri başarıp neleri başaramadığım konularını ele almak mümkündür.
Dört kuşak dedik, Cumhuriyetin ilanına dedem rahmetli Karabey bizatihi şahit olmuş bir adamdı. Seferberlik çocuğu idi. Yetim büyümüş, kendisine ve kardeşlerine annesi ve amcası Ali ağa sahip çıkmış onlar büyütmüştü. Yorgun bir Milletin çocuklarıydı. bitmek bilmeyen savaşların yorgunu, en son cihan harbi son darbeyi vurmuş, çevresinde eli silah tutan kim varsa redif yapılmış bir çoğu da geri dönememişti. Adam kıtlığına, yiyecek kıtlığı katmerli olarak eklenen bir dönemde çocukluğunu yaşamıştı. Öyle anlatırdı. Seferberlikten sonra köylerde cenaze namazında cemaat oluşturacak kadar erkek olmadığından komşu köylerden gelecekler beklenirmiş. Ve onun delikanlılık çağına denk gelir istiklal harbi. Gözünün biri kör olması sebebiyle askere gidememiştir. Saygımızdan soramazdık bunun eksikliğini hissedip hissetmediği. Ancak kardeşlerinin askerlik hatıralarını anlattığında sessizce dinlediğine şahit olmuştum. Sultan Abdulhamit'in tahttan indirilişini iyi hatırlardı, köyde kadınların ağlaştığından dem vururdu. Ve Cumhuriyet özden bağlıydı Avşar Karabey, o kadar bağlıydı ki sonradan çok partili dönemde ortaya çıkan Demokrat Partiye bile karşı çıkardı. Eski Yazı bilirdi ama o bir gecede cahil olanlardan değildi, Latin harfleriyle okuma yazmayı da sonradan öğrenmişti. Bu yüzyılın üçte ikisini yaşadı. Cumhuriyetin sunduğu nimetlerden faydalandı.
Babam rahmetli tam bir genç Türkiye Cumhuriyeti çocuğu idi, ilk okula 3 yıl devam edebilmişti ama okumanın önemine ziyadesiyle inanırdı. Evlatlarına hep daha çok okumayı işaret ederdi. Bir de Devlet Malına el uzatmamayı. Kurucu iradelerin değerlerini ziyadesiyle benimserdi.
Bendeniz, beş yüzyıllık mazisi bilinen bir Türkmen ailesinin mensubu olarak köyümde aileden dört yıllık fakülteyi ilk okuyan oldum. Bu bizim için belki bir nakısaydı. Ama buna rağmen Cumhuriyetin en önemli projelerinden olan köy enstitülerinden birinin Pazarören'de kurulmasıyla orada okuyan çevremizdeki insanlar şehri, medeniyeti bizlere gösterdi, bizler de köyden farklı ve daha müreffeh bir dünya olduğunu o vesile öğrendik. Öğrendik de durmadık tabi, Cumhuriyetin bize sunduğu nimetlerden faydalandık, okuduk, çalıştık, çabaladık, çok şükür ki emeğimizin karşılığını da aldık. Cumhuriyet savcısı olarak uzun yıllar hizmet ettikten sonra, şu an yüksek mahkeme üyesi olarak o kadim, mahzun ve her şeyin en güzelini hak eden milletimize hizmet etmeye çalışıyoruz. O kahramanlar o ateşi yakmasa muhtemelen bir müstemleke olarak kalırdık. Milletimizin sonu, bizlerin durumu ne olurdu tahmin bile edemiyorum. Allah onlardan binlerce kere razı olsun.
Dördüncü kuşak bizim çocuklarımız. Onlar da o bir avuç kahramanın yaktığı ateşin payidar olması için çabalayacaklar inşallah.
23 Nisan 2020 itibarıyla, bütün Dünyanın Covid19 salgınla mücadele etmeye çalıştığı günleri yaşıyoruz. Ülkemizde de bu konuda bütün yetkililer başta sağlık çalışanları olmak üzere ellerinden geleni yapmaya çalışıyor. Büyük Gazi'nin milli bir sağlık sistemi kurulmasını çok istediğini "beni Türk Hekimlerine emanet ediniz" cümlesinden ziyadesiyle biliyoruz. Tüm dünyada üzerinde önemle durulan; koruyucu sağlık hizmeti anlayışının, sağlık eğitimi gibi sağlık politikalarının 1930 öncesi belirlendiğini belirtmekte fayda var. Bu gün Devletimizin aldığı tedbirlere uyarak, Allah vermesin bu salgına yahut herhangi bir hastalığa yakalandığımızda, dünyanın en gelişmiş sağlık sistemlerinin aynısının bizlere da tatbik edileceği düşüncesiyle sağlık kuruluşlarına müracaat edebiliyorsak, O ateşin aşkıyla yanıp tutuşan fedakar sağlık mensuplarımızın sayesindedir. Hepsine yürekten selam olsun, mübarek Ramazan ayı arefesinde dualarımız onlarla.
23 Nisan bir bayramdır, en kallavisinden. Bir milletin yok edilemeyeceğinin bütün dünyaya haykırılışıdır. O sebep bir bayramdan da fazlasıdır belki de.
Bu vesile Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve kahraman silâh arkadaşlarını rahmet ve minnetle anıyorum. Bayramımız kutlu olsun. Nice yüzyıllara inşallah....
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.