Yaşaması zorlaşan kentlerimiz ve Bodrum

Yaşaması zorlaşan kentlerimiz ve Bodrum
Güzel şehirlerimizi berbat etme konusunda kimse elimize su dökemez. Özel bir kabiliyetimiz var bizim, güzelleştirme adı altında çirkinliğin alasını yaratırız.Örnek mi, istediğiniz kadar verebilirim. Şu dünyanın sayılı şehirlerinden...

Güzel şehirlerimizi berbat etme konusunda kimse elimize su dökemez. Özel bir kabiliyetimiz var bizim, güzelleştirme adı altında çirkinliğin alasını yaratırız.

Örnek mi, istediğiniz kadar verebilirim. Şu dünyanın sayılı şehirlerinden İstanbul’un haline bir bakın. Yemyeşil ormanlarını imara açtık, şehrin ciğerlerini yaraladık. Yatırım yapacağız diye, önümüze gelen yere temel attık. Ya Başkent’imize ne demeli? En yeşil bölgesi olan Atatürk Orman Çiftliğini bile betona yenik düşürdük. İzmir’in kordon ve sahillerine diktiğimiz büyük binalarla, kentin meltemine bile rahatça esecek yer bırakmadık. Eskinin püfür püfür esen İzmir’in havadar iklimini, Adana’nın cehennemi sıcağına çevirdik.

Plansız, programsız hareket ettik. Dalga dalga gelen ve ardı arkası kesilmeyen göçlerle, perişan ettik şehirlerimizi. Altyapılar yetmiyor, ihtiyaçları karşılamak giderek zorlaşıyor, üstelik projeler çok daha pahalıya çıkıyor. Enerjiyi hallederken, sular tükeniyor, onu çözerken kontrolsüz artan nüfus, tüm yapılanları sıfırlıyor. Yarım asırdır böyle bu. Hiç ders almıyoruz, çarpık ve sağlıksız gelişmeleri önlemek için, ciddi bir adım atmıyoruz. Dikkat edin, hep günlük politikalarla geçiriyoruz vaktimizi. Öyle olunca, sıkıntılar ve problemler iyice artıyor, şişiyor ve halkın sabrını iyice taşırıyor.

Kuşadası’nı, Çeşme’yi, Didim’i, Bodrum’u, Marmaris’i, Datça’yı, Kalkan’ı, Kaş’ı, Antalya’yı, Kemer’i, Alanya’yı, turizmden para kazandığımız ve muhteşem güzelliklere sahip bölgelerimizi düşünsenize bir. Plansızlık ve programsızlık oraları da mahvetti. Küçük düşünen kafalarla, vizyonu olmayan insanlarla, dar ve sığ anlayışlarla yönetmeye kalktık oraları. Akılla değil de duygularla hareket edince, demokrasiyi iyiye değil de kötüye yorunca, elimizdeki altın değerindeki yerlere büyük zararlar verdik. Yıllarca görmediğimiz, fark etmek bile istemediğimiz o zararlar, şimdi belimizi iyice bükmeye başladı. Çöp sorunları, trafik ve otopark zorluğu, köhneleşen altyapı, bilinçsiz arıtma ve kanalizasyon gayretleri, imardaki kargaşa ve Ankara’nın siyasi baskısı, işi içinden çıkılamaz hale getirdi.

Ortak akılla kolayca çözebileceğimiz işleri, aklımıza eseni yaparak, dur durak dinlemeyerek ve genel çıkarları değil, kişisel ve yandaş çıkarları gözeterek halletmeye çalışıyoruz. Öyle olunca da, çözümleri çözümsüzlüğe teslim ediyoruz. Bunda sadece yerel yöneticiler değil, Ankara’daki siyasi patronlar da suçlu. Hatta Ankara’dakiler daha da suçlu. Meydanı boş bırakınca, büyük meseleleri küçük akıl ve küçük paralarla çözmeye zorluyorlar yerel yönetimleri.

Göçlerin duracağı yok. Kimse frenlemiyor, büyük şehirleri mahveden bu felaketin, turizmin gözbebeği kentlerimizi perişan ettiğini, yaşanmaz hale getirdiğini söylemeye çekiniyoruz nedense. Belediyeler istedikleri kadar ihtiyaçları karşılamaya çalışsınlar, bu göçler böylesine zorlayıcı biçimde sürerse, akıntıya kürek çekmeye devam ederiz bilesiniz. Bodrum bugünkü altyapısı ve imkanlarıyla, ne kadar nüfusa yetebilir? Sadece Bodrum değil, turizmden para kazandığımız her yer için geçerli bu soru. Bunun çalışmasını yapan oldu mu, son yıllarda buna paralel araştırmaları duyan var mı hiç? Hangi şehir, ne kadar nüfusu sıkıntısız barındırabilir? Bunu bilen kimseyi tanıyor musunuz?

Hep şikayet, hep şikayet… Sorunlar çözülmedikçe de şikayete devam edeceğiz. Peki, şikayet yerine daha faydalı bir iş yapamaz mıyız? Bölgenin milletvekillerini, bürokratlarını, medyasını, sivil toplum kuruluşlarını ortak akıl çizgisine çekip, yararlı çözümler üretemez miyiz? Bunları Ankara’da, Parlamento’da, televizyonlarda dillendiremez miyiz? Bakın Büyükşehir yasası, turizm bölgelerinin en güzel köylerini de mahalleye çevirdi. Mahalle oldunuz mu, imar izni de hemen arkasından gelir. Oysa ciddi planları yapılmadan, göçler önlenmeden verilecek imar izinleri, bu muhteşem güzelliklerin idam fermanına eşdeğerdedir.

Görsel güzelliklere ve zenginliklere sahip bölgelerimizin daha fazla tahrip edilmemesi, daha fazla şişerek büyümemesi için, inşaatlara altyapılar tamamlanmadan ve yaşamsal tüm ihtiyaçlar karşılanmadan izin vermemek gerekir. Bu tehlikeli gidişe daha fazla vakit geçirip oyalanmadan(dur)demeliyiz. Demezsek eğer, sorunları çözme imkanlarımızı da iyice daraltırız. Televizyonlara kulak veriyorum, liderlerin seçim konuşmalarını dinliyorum, gazetelere bakıyorum da, bu sorunlara değinen kimseye rastlayamıyorum. Hele çevre sorunlarından bahis hiç yok. Üzülmemek mümkün değil ama maalesef gerçek bu…

Artık aklımızı başımıza devşirelim, ayağımıza devamlı kurşun sıkmaktan vazgeçelim ve güzelim turizm kentlerimizin geleceğini ne yapıp edip kurtaralım.

Bu haber toplam 538 defa okunmuştur
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.