Türkiye’de siyaset, uzun süredir kişiler üzerinden şekilleniyor. Erdoğan ve İmamoğlu’nun rekabeti, sık sık seçim senaryoları çerçevesinde tartışılıyor. Ancak gerçek şu ki, Erdoğan’ın en büyük rakibi ne Ekrem İmamoğlu’dur ne de CHP’nin yerel yönetimleri. Asıl rakip, her geçen gün daha da derinleşen ekonomik krizdir.

Bugün Türk milleti, yüksek enflasyon, düşen alım gücü ve artan hayat pahalılığı karşısında ezilirken, AK Parti’nin en büyük sınavı halkın geçim sıkıntısına çözüm üretmektir. Liderlik ve uluslararası alandaki popülerlik açısından Erdoğan, İmamoğlu’nun önünde olabilir. Ancak ekonomideki kötü gidişatın faturası, ne Ekrem İmamoğlu’na ne de CHP’li belediyelere kesilebilir.

İmamoğlu, Erdoğan’ı Ekonomik Kriz Üzerinden Vuruyor

Cumhurbaşkanı adaylığı için adı geçen Ekrem İmamoğlu, konuşmalarında özellikle ekonomik kriz ve halkın artan yoksulluğu üzerinden Erdoğan ve AK Parti’ye yükleniyor. Çünkü Erdoğan’ın en zayıf noktası da tam olarak burası: Yüksek enflasyon, hayat pahalılığı ve alım gücünün düşmesi.

İmamoğlu, İstanbul’da hayata geçirdiği sosyal projelerle, özellikle dar gelirli kesime dokunan bir siyaset izliyor. Kent Lokantaları gibi projeler, hem ekonomik sıkıntıları görünür kılıyor hem de halkın Erdoğan’ın ekonomi yönetimine olan tepkisini artırıyor.

Erdoğan’ın ise bu saldırıları savuşturmasının tek yolu, ekonomiyi düzeltmek ve halkın refahını artırmaktır. Aksi halde soruşturmalar, adli baskılar ve siyasi hamleler onu daha da zor duruma sokacaktır.

Kent Lokantaları: Yoksulluğu Görmek mi, Örtmek mi?

İstanbul başta olmak üzere CHP’li belediyeler tarafından hayata geçirilen Kent Lokantaları, ekonomik krizin etkilerini hafifletmeyi amaçlayan bir sosyal proje olarak ortaya çıktı. Ancak bu projelerin önündeki uzun kuyruklar, Türkiye’deki derin yoksulluğun da bir simgesi haline geldi. Muhalefet, bu manzarayı iktidarın ekonomi yönetimindeki başarısızlığının bir kanıtı olarak kullanırken, iktidar ise soruşturmalar ve engellemelerle bu projeleri itibarsızlaştırmaya çalışıyor.

Burada sorulması gereken asıl soru şu: Kent Lokantaları bir sorun mu, yoksa bu lokantaların önünde uzayan kuyruklar mı?

Eğer hükümetin derdi gerçekten sosyal projelerdeki usulsüzlükler olsaydı, devletin pek çok farklı alanındaki yolsuzluk iddialarına da aynı hassasiyetle yaklaşması gerekirdi. Ancak soruşturmalardan anlaşılıyor ki mesele hukuki değil, tamamen siyasi. Çünkü Kent Lokantaları yalnızca bir yemek dağıtım noktası değil, aynı zamanda AK Parti’nin ekonomik politikalarına karşı bir itirazın sembolü haline geldi.

Siyasi Hamle mi, Gerçek Çözüm mü?

Muhalefet, uzun süredir AK Parti’yi ekonomik kriz üzerinden eleştiriyor. Ancak bu eleştiriler, halk nezdinde yeterince somut bir karşılık bulamıyordu. Kent Lokantaları ile bu durum değişti. İnsanlar, hayat pahalılığını sadece televizyon haberlerinden değil, bizzat kendi ceplerinde ve sofralarında hissediyor.

Bu yüzden iktidarın Kent Lokantaları’na yönelik soruşturma hamlesi, halkın doğrudan faydalandığı bir projeyi engellemeye yönelik bir adım olarak algılanıyor. Ancak bu girişim ters tepebilir. Çünkü bu lokantalar gündemde kaldıkça, ekonomik kriz de daha çok konuşulacak ve iktidarın çözüm üretmekte zorlandığı gerçeği daha da görünür hale gelecek.

Erdoğan’ın Tek Çıkış Yolu: Ekonomiyi Kurtarmak!

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın siyasette varlığını sürdürmesi ve yeniden seçilmesi için artık tek bir çıkış yolu var: Ekonomiyi düzeltmek ve halkın refah seviyesini artırmak.

Soruşturmalar, siyasi hamleler veya muhalefeti kriminalize etmeye yönelik girişimler, ekonomik sorunları örtmeye yetmeyecek. Halk, cebindeki paraya ve sofrasındaki ekmeğe bakar. Eğer ekonomi düzelmezse, Erdoğan ve AK Parti’nin geleceği tehlikeye girecektir.

Kent Lokantaları bir sebep değil, bir sonuçtur. Eğer hükümet, bu kuyrukların utanç verici olduğunu düşünüyorsa, çözüm lokantaları kapatmak değil, vatandaşın bu lokantalara mahkûm olmasını önleyecek ekonomik politikalar üretmektir. Gerçek rakip İmamoğlu değil, halkın mutfağında her gün daha çok hissedilen ekonomik krizdir.