Tandoğan Uysal
“Muğla Diye Bir Mucize Var”
Hey Muğla, Sen Bu Ülkenin Gizli Başkentisin!
Hey Muğla…
Sen sadece Bodrum değilsin, Marmaris değilsin.
Sen, bir ilin sınırlarına sığması mümkün olmayan bir coğrafya mucizesisin.
Sen, Türkiye haritasına sanki Tanrı’nın fırçasından düşmüş bir mavi-yeşil imza gibisin.
Ama bir türlü anlatamadık seni dünyaya!
Bir türlü söyleyemedik:
“Bu ülkenin en güzel yeri benim!” diye haykıran bir Muğla var burada.
Bak Muğla…
Bir yanın Bodrum:
Maviyle taşın, tarihle gecenin el ele verdiği yer.
Bir yanın Marmaris:
Dağla denizin öpüştüğü koyların kitabını yazmış.
Bir yanın Datça:
Knidos’un akıl almaz gün batımıyla insanı kendinden alan başka gezegen.
Bir yanın Fethiye:
Kayalara oyulmuş Likya mezarlarının, Ölüdeniz’in ve Saklıkent’in mucize üçgeni.
Bir yanın Dalyan:
Caretta caretta’nın evi, Kaunos’un tiyatrosu, labirent gibi sazlıklar.
Ama iş bununla bitiyor mu Muğla?
Yok öyle kolay kurtuluş.
Çünkü senin bir de Milas’ın var!
Ege’nin gerçek efendisi…
Beçin Kalesi’nin heybeti, Uzunyuva’nın arkeolojik mucizesi, doğanın bağrında saklı Bafa Gölü’nün mistik sessizliği…
Zeytinin kitabı burada yazılır Muğla.
Yağının kokusu başka, insanının emeği başkadır.
Sonra Köyceğiz var…
Türkiye’de kaç yer var hem göl, hem nehir, hem deniz, hem delta, hem de orman aynı karede olsun?
Beş tanesi yok.
Bir tek köyceğiz ve Dalyan bağında var.
Gökova Körfezi diye bir gerçek var ki:
Rüzgârın bile burada estikçe edebi olduğunu ispatlayan bir mucizedir.
Akyaka’nın o az bulunan sakinliği, Azmak’ın içi görünen cam gibi suları…
Dünyada eşine az rastlanır.
Bozburun Yarımadası?
Söylemesi bile yetiyor.
Türkiye’nin sessiz lüksü…
Gökova’nın karşı kıyısında kendi ülkesinden bağımsız bir cennet gibi durur.
Yatağan’ı kimse küçümsemesin…
Stratonikeia gibi “yaşayan antik kent” dünyada parmakla sayılır.
Eskihisar’ın taşında tarih, toprağında kültür yürür.
Ula var sonra…
Eski Muğla evlerinin inceliğini hâlâ taşıyan sokaklarıyla, zamanın yavaş aktığı bir nefes alma durağıdır.
Ortaca ise Muğla’nın verimli ovasıdır; Dalyan’ın arka planındaki bereketli topraktır.
Seydikemer var…
Saklıkent’in, Letoon’un, Xanthos’un tarihî nefesini taşıyan bir bölgedir.
Likya medeniyeti Muğla’nın her taşından fışkırır.
Kavaklıdere, Muğla’nın en az tanınan ama en çok saygı duyulan yüzüdür; marangozluğun, taş işçiliğinin, usta el emeğinin başkenti gibidir.
Hey Muğla…
Böyle bir zenginlik dünyada kaç tane var?
Dünya seni biliyor mu?
Hayır!
Daha doğrusu, biz seni dünyaya anlatamıyoruz.
İsimlerin biliniyor, kendin bilinmiyorsun.
Sen, beş ayrı ülke olsan yeridir:
Bir yanı Ege, bir yanı Akdeniz…
Bir yanı mitoloji, bir yanı tarih…
Bir yanı modern turizm, bir yanı bin yıllık köy kültürü…
Bir yanı masmavi koylar, bir yanı çam ormanları, yaylalar, zeytinlikler…
Üstelik bir de deniyor ki, dünyanın en uzun ömürlü insanları burada yaşıyor.
Bunun sebebi ne?
Toprağının bereketi, suyun temizliği, havasının yumuşaklığı, insanının dinginliği…
Ama dünya hâlâ bilmiyor.
Neden?
Çünkü Muğla hâlâ kendini dünyaya yeterince anlatmadı.
Ben o zaman söyleyeyim:
HEY MUĞLA!
SEN BU ÜLKENİN SESSİZ KAHRANIMISIN?
TÜRKİYE’Yİ GÜZEL YAPAN BAŞLI BAŞINA SENİN VARLIĞINDIR.
Sen varsın diye Türkiye nefes alıyor.
Sen varsın diye tarih konuşuyor.
Sen varsın diye deniz gerçekten mavi, zeytin gerçekten zeytin.
HEY MUĞLA…
SENDEN BÜYÜK YOK!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.