ABD ve Avrupa arasındaki Ukrayna meselesine dayalı gerilim, Türkiye’nin Avrupa’daki konumunu güçlendirebilir mi? Avrupa’nın güvenlik politikalarını yeniden şekillendirdiği bu süreç, Türkiye için bir fırsat sunabilir mi? Bu soruların cevabı, hem jeopolitik dengelere hem de Türkiye’nin iç politikadaki hamlelerine bağlı.

ABD-Avrupa Gerilimi ve Türkiye’nin Stratejik Önemi

Ukrayna savaşı sırasında ABD ve Avrupa büyük ölçüde ortak hareket etti. Ancak zaman içinde bu birliktelikte çatlaklar oluştu. Donald Trump’ın yeniden ABD Başkanı olma ihtimali ve Avrupa’nın savunma politikalarını daha bağımsız hale getirme çabaları, transatlantik ilişkilerde yeni bir kırılma yarattı.

Beyaz Saray’da Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenski’nin soğuk bir şekilde karşılanması, Avrupa’nın güvenlik politikasında ABD’ye bağımlı kalmama yönünde adımlar atmasına yol açabilir. Avrupa’nın kendi askeri gücünü artırma arayışı, NATO’daki güçlü ülkeleri daha önemli hale getiriyor. İşte bu noktada Türkiye’nin rolü kritik hale geliyor.

Türkiye, NATO’nun en büyük ikinci ordusuna sahip bir ülke olarak Avrupa güvenliğinde önemli bir konuma sahip. ABD’nin Avrupa’daki askeri varlığını azaltması veya Ukrayna’ya desteğini sınırlandırması durumunda, Avrupa’nın Türkiye gibi güçlü bir NATO müttefikine daha fazla ihtiyaç duyması kaçınılmaz.

Türkiye’nin AB ile İlişkilerinde Yeni Bir Dönem Başlar mı?

Avrupa’nın ABD’ye güveninin azalması ve daha bağımsız bir güvenlik politikası oluşturma çabası, Türkiye’nin AB ile ilişkilerini güçlendirebilir. Türkiye, NATO içindeki kritik konumunu AB ile olan müzakerelerde bir avantaj olarak kullanabilir.

Ancak burada önemli bir nokta var: Türkiye’nin AB süreci sadece jeopolitik dengelerle değil, iç politikadaki reformlarla da şekilleniyor. Avrupa, Türkiye’yi stratejik olarak önemli bir ortak olarak görse bile, AB üyelik sürecinde hukukun üstünlüğü, insan hakları ve demokratik reformlar gibi konular belirleyici olmaya devam edecek.

Eğer Türkiye, NATO’daki güçlü konumunu AB ile müzakere sürecinde bir avantaja dönüştürmek istiyorsa, demokratikleşme adımlarını hızlandırması gerekiyor. Avrupa’nın güvenlik bağımsızlığını artırmaya çalıştığı bu dönemde, Türkiye’nin hem NATO’daki rolünü güçlendirmesi hem de AB ile ilişkilerini daha sağlam bir zemine oturtması mümkün olabilir.

Sonuç: Türkiye AB’de Gücünü Artırabilir mi?

Beyaz Saray’da yaşanan gerilim ve Avrupa’nın güvenlik politikalarındaki değişim, Türkiye için yeni fırsatlar yaratabilir. Ancak Türkiye’nin AB’deki gücünü artırabilmesi, sadece jeopolitik gelişmelere bağlı değil. Aynı zamanda iç politikadaki reform sürecine de bağlı. Eğer Türkiye, NATO’daki stratejik rolünü AB ile ilişkilerinde etkili bir şekilde kullanır ve demokratik reformlarını hızlandırırsa, Avrupa’da daha güçlü bir konum elde edebilir.

ABD-Avrupa arasındaki kırılma Türkiye için bir fırsat sunabilir. Ancak bu fırsatın gerçek bir avantaja dönüşmesi, Türkiye’nin hem iç hem de dış politikada atacağı adımlara bağlı. Eğer Türkiye, NATO ve AB arasındaki bu değişen dengeleri doğru yönetirse, Avrupa’da etkisini artırabilir ve AB üyelik sürecinde daha güçlü bir pozisyon elde edebilir.