Bir rüzgar ihtiyacı

Bir rüzgar ihtiyacı
Aklımızın değil, duygularımızın etkisiyle iş yapıyoruz.  Alkışlar, yanlışa doğru itiyor bizi. Kafamıza koyduğumuzu kolayca yapıyor, yaptığımız alkış alırsa, doğruluğuna inanıyoruz. Aceleciyiz, meseleleri düşünerek...

Aklımızın değil, duygularımızın etkisiyle iş yapıyoruz.  Alkışlar, yanlışa doğru itiyor bizi. Kafamıza koyduğumuzu kolayca yapıyor, yaptığımız alkış alırsa, doğruluğuna inanıyoruz. Aceleciyiz, meseleleri düşünerek ve tartışarak sonuca götürmüyoruz. Bizim doğrularımızı doğru sayıyor, farklı düşünceleri önemsemiyor, kabul etmiyoruz.

Yönetime kalkışmak, yönetmeye çalışmak bazı özellikler istiyor. Herkese, her fikir ve düşünceye saygılı olmak gerek. Bizim gibi düşünmeyenleri yok sayan bir anlayış, duvara vurmaya mahkümdur. Böyle bir anlayışın sahipleri, belki bir süre mutlu ve memnun olurlar ama sonuçta kaybederler.

Yönetimler diyaloglarla, iyi ilişkilerle, karşılıklı saygılarla ve tecrübelerden yararlanarak hedefe gidebilirler. Ben yaptım oldu anlayışıyla hareket edenler, bir süre ayakta kalabilirler ama ileride başlarına gelebilecekleri kimse kestiremez. Milletin tümünü kucaklamazsak eğer, bizim gibi düşünmeyenleri yok saymakta ısrar edersek, insanımızı din, dil ve inançlarına göre ayrıştırmayı sürdürürsek, bizi bekleyen tehlikeleri kolay aşamayız, mutluluk ve refaha ulaşamayız.

Hatalarda ısrar etmemeliyiz. Bugüne kadar yaptığımız en büyük yanlışlık, dini politikaya alet etmemizdir. Anayasa ve yasalar bunu engelliyor, bizim laik bir ülke olduğumuzu belirtiyor ama biz yasalara uymuyoruz ki… Kendimize göre, bizim menfaatlerimize paralel bir demokrasiyi benimsemiş, uygun adım yürüyüp duruyoruz. Oysa gerçek demokrasi farklı bir şey. Akıllı ülkeler başarıyla uyguluyorlar bunu. Biz ise gerçeğine değil, taklidine takılıyoruz hala. Öyle olunca da, belimizi doğrultamıyoruz, sorunlarımızı bir türlü çözemiyoruz.

Devletin disiplinini dağıttık. Yeni Türkiye diyerek, allak bullak ettik yönetimimizi. Sistemimiz filan değişti. Doğru mu yaptık acaba, yoksa yanlış mı? Tartışamadık, konuşamadık ki ne yaptığımızı anlayalım. Böyle olacak denildi, öyle de oldu sonuçta. Başkanlık bize uygun bir yönetim tarzı mı acaba, yetkileri tek kişide toplamak doğru bir hareket oldu mu, Parlamento’nun yetkilerini iyice budamadık mı? Bunları yüksek sesle konuşan, eleştiren ve farklı bir yol gösteren olmadı ki?

Milletin yüzde 48’i,yapılanların doğru olmadığına inanıyor. Ama onlara kulak asan, görüşlerine değer veren, yapmak istediklerini tüm milletin anlayabileceği ve paylaşabileceği şekilde anlatan yok ki… Karpuz gibi ikiye ayrıldık. Yarımız kendimizi ülkenin tek sahibi sanıyor, diğer yarımız ise giderek yabancılaşıyoruz topluma. Bizi kucaklayacak, birbirimize kaynatacak, gerçek kardeşliği pekiştirecek bir rüzgara ihtiyacımız var.

Oyunu kuralına göre oynamalıyız. Demokrasiye inanıyorsak eğer, onun gereklerini eksiksiz yerine getirmeliyiz. Lafla olmaz bu, gösterişle de olmaz. Benim dediğim ve yaptığım doğrudur fotoğrafı, gerçek demokrasiyle bağdaşmıyor ki. Millet huzur ve güven istiyor. Gerginlikten, kavga ve gürültüden bıkmış durumdayız. Sükuneti özledik, yıllardır gerginlikten beslenen politikalardan yorulduk.

İstikrarlı kararları, istikrarlı duruşları, güven ve huzur veren üslupları, konuşmaları unuttuk neredeyse. Her gün karar değiştirip duruyoruz. Şu Milli Eğitimimizin haline bir bakın. Her Bakan farklı sistemler, farklı uygulamalar getiriyor. Öğretmenler de, öğrenciler de, veliler de şaşkın. Bir dediğimiz diğerini tutmuyor ki. Ülkeye çağdaş bir sistem kazandıracağımıza, ileri dünyaya ve teknolojiye paralel çocuklar yetiştireceğimize, dini eğitime ağırlık veriyoruz, okullarımızı imam hatibe çeviriyoruz. Olacak iş mi, ama bizde oluyor işte. Bir oturun, konuşun, tartışın, öyle alın kararlarınızı, doğrusu bu değil mi? Hayır, (benim dediğim doğru) da ısrar ediyoruz.

Tarımda da öyleyiz, hayvancılıkta da öyleyiz, sağlıkta da öyleyiz, aklınıza ne geliyorsa hepsinde de öyleyiz işte. İşin uzmanları, tecrübeli ve yetişmiş bürokratlar kayboldu. Çoğunu bizim gibi düşünmüyor diye kapının önüne koyduk. Bari bilgilerinden yararlanalım bunların, bunu bile istemedik. Yerlerine genç, deneyimsiz, devlet tezgahlarında pişmemiş insanları oturttuk önemli makamlara. Öyle olunca işlerimizi bir türlü düzeltemedik.

Hiçbir meselemizi konuşamıyoruz, tartışamıyoruz ki.

Gazeteciliği de öldürdük, çoğunu iktidarın memuru haline getirdik. Demokrasilerdeki basının çok önemli işlevini de bitirdik böylece… Mevcut yönetim gibi düşünenlere bıraktık mesleği, yetişmiş ve tecrübeli gazetecileri de kapının önüne koyuverdik. Şu bedelli askerlik işini doğru mu yaptık, tartışamadığımız için bilemiyoruz. Haydi devletin paraya ihtiyacı vardı tamam diyelim. Peki, 21 gün için yapacağımız masraf, ürküttüğümüz kurbağaya değdi mi? Dış politikamızda önemli kararlar alıyoruz. Belki de partner değiştireceğiz. Doğru mu yapıyoruz acaba, yoksa yanlış atlara mı oynuyoruz? Konuşup, fikir alışverişi yapamıyoruz ki… Alacağımız yanlış karar ülkemizin geleceğini ve hepimizi olumsuz etkilerse ne yapacağız? Bunu bile soramıyorsak, belki de büyük bir yanlışlığa doğru dörtnala gidiyoruz.

Ülkede iyi işler de yapılmıyor değil. Ama iyi olmayanların fazlalığı, tüm iyileri de sıfırlamıyor mu? Her şeyin iyi olabilmesi için, birbirimizle konuşmalı, birbirimizle anlaşmalı, farklı görüş ve düşüncelere de saygı göstermeliyiz. Demokrasi çok sesli bir rejimdir. Bu sesi kısarak bir yere varamayız.

Yanlışlık biz insanlar içindir. Bunu düzeltmek elimizdedir. Yeter ki iyi niyetli olalım, birbirimize güvenelim ve kardeşçe sarılalım. Üretmeden tüketmek ve sadece tüketerek ayakta kalmak gibi bir sistemi, dünya henüz bulamadı, bulamaz da. İşsizlere devlet dairelerinde iş vermek, istihdam sorununu bu şekilde çözmeye çalışmak doğru bir hareket, sağlıklı bir yol değildir. Keza, sosyal yardım adı altında insanımıza yapılan devamlı destekler, tembelliği daha da körükler. Hepimiz çalışmak,  üretmek ve bir şeyler yapmak zorundayız. Hazırdan yemek, hazineyi tüketir. Zaten israf içinde yüzen bir yönetim anlayışımız var. Buna bir de tembelliği teşviki eklersek, pirincin taşını ayıklamakta daha da zorlanırız.

Nerede yanlış yapıyoruz da, sıkıntılarımız giderek artıyor? El ele verip bunun üzerinde durursak, sorunlarımızın çözümünü daha da kolaylaştırır ve yeni yanlışların yapılmasını frenleyebiliriz. Hiç kimse merak etmesin, Türkiye aydınlığa mutlaka çıkar. Ama oyunu kuralına göre oynamamız, farklı görüş ve düşüncelere saygı göstermemiz, gerçek demokrasiden yararlanmamız şartıyla…

Bu haber toplam 630 defa okunmuştur
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.