Tuncay Dağlı

Tuncay Dağlı

Arife tarif gerekmez

Arife tarif gerekmez

İmza günümde önümdeki masada dizili kitaplarımı tek tek kontrol etti, bazılarının ön sözünü okudu, bazıların arka kapak yazısını. Öykü kitabını ayrı, şiirleri ayrı, romanı ayrı kontrol etti. Her kitabı eline aldığında önce yüzüme bakıyordu, sonra kitabın arkasındaki fotoğrafa.

Kontrol işlemini bitirdikten sonra,

“Bunların hepsini siz mi yazdınız?” diye sordu.

“Sahip çıkan olmazsa ben yazdım” dedim.

Biraz bozulur gibi oldu.

“Onun için sormadım. Yani tamamı size mi ait, bunların?” diyerek, aynı soruyu bir başka cümle kalıbıyla yineledi.

Ben de aynı şekilde davrandım;

“Üzerinde adım yazdığına göre, bana aittir herhalde.”

Kitabın üzerinden adımı okuyup,

“Tuncay Dağlı siz misiniz?” diye sordu, bu kez.

“Evet, benim.”

“Fotoğraftaki de sizsiniz.”

“Evet, o da ben oluyorum.”

Yaklaşık yarım saattir kitaplarımı evire çevire inceleyen kendisi değilmiş gibi bu kez;

“Nasıl kitap bunlar?” diye sordu.

Şimdi ne şekilde cevap versem bilmem ki. İmza günü yapıyoruz, okuyucu kitap almak için karşımıza dikilmiş. Başkaları da var kitapları inceleyen ama bu pek bir meraklı. Hem o kadar inceledikten sonra ‘nasıl kitap bunlar?’ diye sormasına da bir mana veremedim ama, bakalım nereye vardıracak diye meraklandım.

“Nasıl, nasıl yani? Anlayamadım sorunuzu” diyerek, soruya soruyla karşılık verdim.

“Anladığım kadarıyla, şiir yazmışsınız, öykü ve roman kitaplarınız da var.”

“Evet, bir de gazetecilik kitabım var. Yenilerini de hazırlıyorum. Kısmet olursa yakında basılacak.”

“Çok iyi. Sizin adınıza sevindim.”

“Eksik olmayın, teşekkür ederim.”

“Ben şeyi merak ettim de. Nasıl diye onun için sordum. Kitabın içinde suç unsuru olan bir yazı falan yoktur inşallah. Başımız derde girmesin sonra.

Bu kez ben meraklandım ve aynı soruyu ben sordum.

“Nasıl yani? Sizin için mi söylediniz, yoksa benim için mi?

“Okuduğumuz için diyorum, sorun çıkmasın. İçinde tehlikeli bir şey yoktur umarım.”

Gülümsedim. derdini anlamıştım.

“Uzun uzun incelediniz, sanırım dikkat etmişsinizdir. Öyle suya, sabuna dokunan şeyler değil. Anlayacağınız içinde suç unsuru olan yazılar da yok, alabilirsiniz” dedim.

Elindeki öykü kitabını biraz daha inceledi, evirdi çevirdi, ön kapağına baktı, sayfaları çevirdi, arka kapak yazısını bir daha okudu. Sonra cebinden kitabın parasını çıkarıp verdi, parayı almadan önce kitabı istedim, adını sordum, söyledi, “Değerli okuyucuma korkusuz bir dünyada, düşüncelerin zincirlere vurulmadığı bir yaşam sürmesi dileğiyle’ yazıp, verdim.

Ne yazdığımı okumadan, parayı bir kez daha uzattı, aldım.

Teşekkür edip gitti.

Sonraki okuyucum beklemekten sıkılmıştı, özür diledim, satınaldığı kitabı imzalayıp verdim.

***

Bir yazara kitabının nasıl olduğunu sormak, bir ressama yaptığı resmi sormak gibidir. Kim ne anlarsa, onu anlar. Arife tarif gerekmez.

(Kırmadım Satmadım Yazdım adlı kitabımdan)

Bu yazı toplam 1960 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
Tuncay Dağlı Arşivi
SON YAZILAR