Tuncay Dağlı

Tuncay Dağlı

Bir şehrin görselliği ve Muğla’ya bakış!

Bir şehrin görselliği ve Muğla’ya bakış!

Yaşam alanlarımızın iç güzelliği kadar, dışarıdan bakınca görülen manzarası da çok önemli. Yürüdüğümüz caddeler, geçtiğimiz yollar, dinlendiğimiz parklar, bahçeler güzel ve kullanışlı olmalı. Ve bunların bütününü oluşturan kentin geneline yukarıdan bakınca gördüğümüz tablo da göze hoş gelmeli.

Bazı şehirleri gördüğümüzde içimiz açılır, bazılarına ise baktıkça ağlayasımız gelir. Sonra kendi kendimize “neden böyle?” diye sorarız.

Şahsen, yaşadığım yerler her neresi olursa olsun her şeyine kendi evim gibi dikkat ederim. Temiz olsun, düzenli olsun, ferah olsun, parkları, bahçeleri, yolları, kaldırımları insana yaraşır güzellikte ve kalitede olsun isterim.

Belki biraz edebiyatçı, biraz sanatçı ruhlu olduğumdandır bilemem ama biraz da düzenli bir yaşamı sevdiğimden dolayı, yamuk yumuk işler, özensiz, düzensiz, ilgisiz şeyler hemen dikkatimi çeker ve, “Şurası şöyle olsaydı daha güzel olurdu”, “Buraya şunu yapsalar ne iyi olurdu”, “Ben olsaydım şurayı şöyle yapardım, burayı böyle güzelleştirirdim, burada şu eksik, burada şu fazla” diye eleştirir dururum.  Olması gerekenleri, yapılması gerekenleri yapmayanlara da öfkelenirim.

Aslında yapılanın da, yapılmayanın da elbette ki vardır bir nedeni?

Bir de şehirlere, kasabalara yüksek yerden bakma adetim vardır. Ya dağına ya tepesine ya da en yüksek binasına çıkar, mutlaka genel bir bakış açısıyla incelerim. Alıcı gözle bakarım yani.

Geçtiğimiz günlerde de Yerkesik’teki Kerimoğlu Türkü Evi’ne giderken tam tepede arabayı durdurup, Muğla’ya kuşbakışı baktım. Birkaç kare fotoğraf çekerken, şehri alıcı gözle inceledim. Bulunduğum tepeden karşı dağlara doğru, önce yeni otogar, çevreyolu, sonra büyük bölümü yabani otlarla kaplı bomboş tarlalar, bahçeler, bahçeler içine yapılmış tek tük evler, gelişigüzel dikilmiş ya da kendiliğinden büyümüş ağaçlar, ardından da binalar ve yine tepeler, dağlardı göze çarpan.

Unutmadan söyleyeyim, Muğla’da ilk yerleşimi yapan insanlar gerçekten çok güzel bir seçim ve tercih yapmışlar, tepelerin eteklerine ev yapıp, tarım alanlarına dokunmamışlar. Çok mantıklı bir davranış sergilemişler. Çünkü maalesef ki birçok şehrimizde bunun tam tersi yapılmış.

Tepeden Muğla’ya, daha doğrusu Menteşe’ye bakarken gözümün önündeki manzarayla, Avrupa kentlerinde, özellikle de yeşil alanları bol olan kuzey ülkelerindeki yerleşim yerlerinde çekilen görüntüleri hayal ettim. Önümdeki Muğla manzarasını hayalimdekilerle kıyasladım.

Aynı anda içimin burulduğunu hissettim. Aradaki dağlar kadar fark bana “neden?” diye sordurttu. “Neden biz böyleyiz?”

İnsan istesin yeter ki, bomboş tarlayı da görsel bir güzelliğe dönüştürebilir. Sürülmüş tarlanın bile göze hoş gelen, manzara fotoğrafçılarına konu olan bir yanı vardır. Hele ki parsellere ayrılmış toprak parçalarının kenarlarına sıra sıra dikilmiş ağaçlar, şehre doğru uzanan patikalar olursa.. Bir de buraların renk cümbüşü oluşturan bitkilerle ekili hallerini düşünün, ne hoş olurdu değil mi? Çık tepeye otur, seyret, için açılsın, moralin düzelsin, stresin gitsin. Bir de oralardaki evlerde yaşayanları bir düşünün. Balkona çıktıklarında karşılarındaki nefis manzara şair yapardı insanları.

Sanatçı ruhlu olmak başka bir şey. Özellikle de şehirleri yönetenler için çok önemli. Ama gezip, gördüğüm ülkemin birçok şehrinde maalesef ki hep benzer manzaralarla karşılaştım. İçim buruldu.

Artık ülkemizdeki kentsel planlama ve mevcut konumun şekillendirilmesinde bakış açısının ivedilikle değişmesi gerekiyor. Yaşanılan yerlere, bir de yabancı gözüyle, dışarıdan bakmak da bu açıdan çok önem taşıyor. Kanıksanmış, alışılmış, duygu, düşünce ve bakış açılarının terk edilmesi gerekiyor.

Bir şehri cazip kılan, göze hoş gösteren en önemli şeylerden biri de, o şehrin içinden geçen ana yolların kenarlarındaki binaların bakımlı, temiz ve boyalı olması, kaldırım taşlarının kırık dökük olmaması, ağaçların, çimlerin bakımlı, yemyeşil görünmesi, boş toprak parçalarının otlarla ya da atık maddelerle, moloz yığınlarıyla dolu olmamasıdır.

Çünkü belki de bir insan o yoldan ömründe bir kez geçecektir ve aklında o şehirle ilgili kalan tek manzara da o yol kenarlarında gördükleri olacaktır.

Şimdi bir düşünün bakalım; yaşadığınız yerin bir ucundan arabayla girdiniz, öteki ucundan çıktınız, gözünüze nasıl bir manzara çarpacak, aklınızda neler kalacak? Eğer baktığı yeri gören, gördüğü yerde olması gerekenleri bilen biriyseniz, karşınızdaki manzara size çok şey anlatacaktır.

Kişisel olarak ben, bir şehrin yönetiminin her kademesindeki insanlardan, bulundukları yerlere bu gözle bakmalarını bekliyorum. İstiyorum ki biraz sanatçı gözüyle görsünler. Biraz başka yerlerle kıyaslasın, güzel yerlerdeki, hoş manzaraları bulundukları yerlerde de oluştursunlar. Gençlere sorsunlar, kadınlara sorsunlar, çocuklara sorsunlar, yetişkinlerden fikir alsınlar. “Ne görmek istiyorsunuz?, “Buraları daha güzel nasıl yaparız?” diye görüş alışverişinde bulunsunlar.

Maharet şehirleri betona gömmek değil, yolları, caddeleri asfaltla, taşla kaplamak değil, onu herkes yapar. Maharet, doğanın bize sunduğu güzellikleri korurken, aynı zamanda onu hayatımızın birer parçası yapmaktır.

Bu yazı toplam 3275 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
Tuncay Dağlı Arşivi
SON YAZILAR