Süleyman Akbulut

Süleyman Akbulut

STK’LAR SİYASİ İŞGAL ALTINDA MI?

STK’LAR SİYASİ İŞGAL ALTINDA MI?

Konusuna vakıf bir büyüğüm “stk’lar güçlerinin farkında değiller” demişti.

Bunu derken kuruluş amaçlarına uygun hareket ettikleri, kamu işbirliği ve kamu yararına dikkat çeker şekilde yaratacakları farkındalıklardan söz etmiş olmalı.

Yoksa kendi etki alanlarını yok etmeye yüz tutacak şekilde, siyasi bir oluşumun kayığına binerek güçlü olabileceklerini ima etmemiştir herhalde o değerli büyüğüm.

Günümüze bakıldığında aynı alanda hizmet vermeye çalışan çifter çifter sivil toplum kuruluşlarını görmek mümkün.

Bu çoğalmanın ana ekseninde siyaset yatıyor. Bariz bir şekilde hem de.

Bu çoğalmalarla ilgili bulunulan girişimlerin, bölmekle değil, genel kurullarda görev istemekle ve teveccüh görmekle sonuçlanması gerektiğini düşünenlerdenim.

Elbette her oluşum ihtiyaçtan doğmuştur, buna kabulüz.

Ancak; yolu, yöntemi yenilerini kurmaya çalışmakla olmamalı. Var olanın bünyesinde hizmet etme mücadelesi verilmeli.

Yolu, yöntemi; etki alanlarını kendi kendilerine daraltarak ta olmamalı.

Rekabet olgusunu çirkinleştirip, sektörlere yönelik etik dışı davranışlara davetiye çıkarmak ta olmamalı.

İnanın bu sözünü ettiklerim stk’ların varoluş amaçlarına hizmet etmekten çok, gereksiz çekişmelere ve etik olmayan davranış biçimlerine sebebiyet vermekte.

Kamuoyunda kafa karışıklığı yarattığı gibi iş yapanla iş yapmayan, yararlıyla yararsız aynı muameleye maruz kalıyor.

Siyasetin de arka planda destek verdiği bu oluşumlara, bir de kişilerin ikballerine hizmet etme arzusu olanak olarak sunulunca, kalite de, etki de, saygı da azalıyor.

Konu konuyu açıyor.

Bazı kesimler değişmeyen huyları gereği bölünmeyi destekler nitelikte görüş beyan edebilir. Bu bölünmeleri irdelemek yerine, desteklenir ve kutlamada bulunur yöndeki gibi yağdanlıklara soyunanlar da olabilir.

Biz bu konuya farklı açıdan bakmak durumundayız.

Çiftli oluşumlardan söz ederken örneklemeler yapmakta da yarar var. Bizim sektörden örnekleyelim istiyorum. Gazeteciler cemiyetlerinin üst yapılarını inceleyelim mesela.

Sadece basın meslek grubunda ülkemizde federasyon, konfederasyon, konsey ve diğerlerinden oluşan kaç üst kuruluş ve bunlara bağlı illerde yapılanmalar var.

Federasyon Anadolu Basınını bünyesinde bulundurma şiarıyla yola çıktıktan sonra gerek beklentilerine karşılık bulamayan, gerekse siyasi olgular konfederasyonu ve yine beraberinde aynı çatı altında genel kurul sonucunun lehinde sonuçlanmaması üzerine hemşerilik ve siyasi erk ilişkisiyle bir konseyi doğurmuş.

Bakın tek bir sektörde 3 tane üst çatı. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’ni katalım oldu 4.

TGC dışındaki 3’ün doğduğu çıkış yeri federasyon.

Federasyondan kopan üst yapıların doğurduğu illerdeki yapılanmalar da cabası.

Atla arpa dövüşedursun.

Sizce bütün bunlar nasıl, ne kadar elzem bir ihtiyaçtan doğmuş olabilir?

Çok masumane değil mi?

Şimdi bu oluşumları ve uzantılarını destekleyen yapılara bir soralım. Soralım ki mesleğimize yararlılığı açısından irdelemiş olalım.

Neyi mi soralım?

“Sektörlerine bu kadar hizmet etmek arzusuyla yanıp tutuşanların bugünkü varoluş amaçları ve hizmet anlayışına yönelik düşünce ve çalışmalarını, neden görev yaptıkları dönemlerde ve bulundukları çatı altında gündeme getirmeyişlerini ve üretmeye çalışmadıklarını mesela..

O görev dönemlerinde ser verip, sır vermeyip, bugün projesel çalışmalar ortaya koymanın ne kadar samimi olduğunu mesela…

Sektöre yönelik planlanan çalışmaların, neden yetkili ve etkili pozisyonda görev yapılırken gündeme getirilmeyişini mesela…

Aynı amaca hizmet eden bir sivil toplum kuruluşu için illerde bu kadar fazla yapılanmanın ne kadar etkili ve yararlı olup olmadığını mesela…

Neden haklı görülen mücadeleyi tek çatı altında sürdürmemelerini mesela…

Neden genel kurullarda aday olmamayı mesela…

Aday olunsa bile çıkacak sonuca neden saygı duyulmayıp, olmadı baştan yeni yapılanmalara gidildiğini mesela…”

Aklıma ilk gelen sorular bu yönde.

Hariçten gazel okumak kolay.

İkbalimiz gerçekleşirse devam, gerçekleşmezse yapı paydos.

Bu örnekler çifter çifter üreyen başka kimler varsa onlar için de geçerli. Neden bu kolaycılık? Neden bu kutuplaşma yaratma çabası? Neden siyasi güçlere bel bağlanmak refleksi?

Hizmet ettiği siyasi anlayış ve o anlayışın desteklediği oluşumun dışında aynı görevi icra eden bir başka stk’ya, ziyaret bile etmeyen siyasetçileri görüp, tanıdık bizler.

Ama kendisinden olduğuna inandıklarıyla fotoğraf çekilenleri de…

Buyurun buradan yakın.

O zaman gerçekten de stk’lar siyasi işgal altında mı?

Öyle görünüyor.

Bürokrasimiz siyasi işgal altında, sivil toplum kuruluşlarımız siyasi işgal altında.

Siyaset yaşamımızın her alanında.

Kişisel ilişkilerimizde, ikili konuşmalarımızda her yerde. Stk’lar işgal altında olmuş, çok mu?

Vah halimize vah.

Ama dillerde hamasi nutuklar.

Stk’ların bu türdeki siyasi yapılanmaların gölgesinde görev yapmalarını tasvip edemeyiz.

İşte bu nedenledir ki, bölmeyi destekler nitelikte ortaya atılan methiyelerin, bizler ve bizim gibi düşünenlerin dünyasında bir karşılığı yok.

Bayrak sallama şekilleri bulundukları döneme göre değişenlerin beyanlarının da karşılığı yok.

Bu yararsızlık ortamı, bu oluşumların gerçek zeminini oluşturmadığı gibi yarar da sağlamıyor.

Derdi amacı hizmet etmek olanların himayeye girmekten öte, daha iyiyi nasıl ortaya koyacağını üyelerine anlatıp,  genel kurullarda çıkacak olumlu ya da olumsuz sonuçlara razı gelerek, saygı göstermesi, demokratik bir anlayışın gelişmesine katkı koyacağı gibi güç birliğini de sağlamış olacaktır.

“Bendensen muteber, değilsen tukaka” anlayışı kolaycılıktan ve yanlıştan öteye gitmeyeceği gibi, stk’ların doğasına da uygun bir işlerlik anlayışı değil.

Kimse kimseyi kandırmasın.

Yeni bir yıla giriyoruz. Her yeni yıl, yeni umutlara gebe.

Karşılamaya hazırlandığımız 2020 yılının, insanlığa sağlık, mutluluk, bolluk ve bereket getirmesini dilerim.

Yeni yılda görüşmek üzere…

Bu yazı toplam 1006 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
Süleyman Akbulut Arşivi
SON YAZILAR