Tuncay Dağlı

Tuncay Dağlı

İşte öyle bir şey (di) gazetecilik!

İşte öyle bir şey (di) gazetecilik!

Eskiden gazeteci ve köşe yazarları tıpkı futbolcular gibi yüksek ücretlerle gazeteden gazeteye transfer olurdu. Çünkü bu gazetecilerin büyük çoğunluğu toplumda yüksek itibar sahibi, okuru fazla ve işi bilen, çevresi geniş insanlardı. En önemlisi de çalıştığı gazetenin tirajını yükselten kişilerdi.

Bu yüzden de aldıkları ücretin hakkını vermek için haberin doğruluğu ya da makalenin etkinliği için kılı kırk yararak, araştırır, inceler, tüm bilgileri kaynağından doğrulatmadan yayınlamazlardı.

Haber namustu, yazı o gazetecinin, yazarın bir yerde kişiliğini, karakterini, eğitimini, bilgi ve tecrübesini yansıtırdı.

Eksik bilgiyle, yanlış fotoğrafla, araştırılmadan, kaynağından doğrulatmadan, rakibi atlatmak için alelacele yayınlanan haber veya yazıların gerçeği yansıtmadığı, öncelikle başka gazeteciler tarafından ortaya çıkarılırdı.

Ve görevini tam yapmayan gazeteciler, kendi meslektaşları tarafından kınanır, alay konusu edilir, hatta manşetlere taşınıp, toplum nezdinde küçük düşürülürdü ki bir daha aynı hatayı yapmasın ya da işin kolayına kaçıp, yanlış bilgi vermesin. En önemlisi de gazetecilik mesleğinin güvenilirlik ve saygınlığına leke düşürmesin.

Bu nedenle gerçek anlamda gazetecilik yapan, yazı yazan bu mesleğin “iyileri” en çok birbirinden çekinir, dile düşmekten korkar, asparagasçı, yalancı damgası yememek için yaptıkları işe özen gösterirlerdi.

Yıllarını bu mesleğe vermiş biri olarak geçtiğim yollarda, o kadar fazla gazeteciyle çalıştım ki, kimileri gerçekten de mesleğinin tüm kurallarını uygulayarak, özümseyerek yapıyordu, kimileri de bir işim olsun, cebime biraz para girsin, toplum içinde bir yerim olsun düşüncesiyle araya karışmıştı.

Tabii ki ikinciler çok çabuk göze batıyor ve sık sık tenkit edilip, eleştiriliyorlardı. Hatta dışlanıyorlardı. Zaten bunların yüksek tirajlı, toplum tarafından benimsenmiş, ilgi gören, etkili gazetelerde iş bulmaları da mümkün değildi.

Gazeteciliğin teorisini iletişim fakültesinde öğrenip, zamanında ülkenin en yüksek tirajlı ve saygın gazetelerinde çalışarak, tecrübeli ve bilgili gazetecilerden işin pratiğini kaptığım için kendimi şanslı sayıyorum.

Haber peşinde geçen yıllar içinde edindiğim mesleki tecrübeyle, gazeteciliğe hevesli, sağlam karakterli genç arkadaşlarıma bildiklerimi öğretmekten de hiç kaçınmadım. Onlara her zaman, “tek başınıza kalsanız bile doğruları yazmaktan hiç şaşmayın, çekinmeyin. Çok para kazanma hırsıyla eğilmeyin, bükülmeyin, eyvallah etmeyin. Çünkü arkanızdan gelen yeni kuşaklar örnek alacak ağabeyler, ablalar aradığında sizleri görsünler” dedim.

Ve bu anlamda destek olduğum, mesleki gelişmelerine katkı sağladığım hiçbir genç arkadaşım beni mahcup etmedi. Onların yazdıkları doğru ve güzel haberleri, çalıştıkları yerleri, aldıkları övgü ve ödülleri gördükçe en az onlar kadar mutlu oldum.

Ama artık bu mesleği yapan ya da yapıyormuş gibi davranan bazı kişilerin yanlış yaptığının farkında bile olmamasından büyük üzüntü duyuyorum.

Çünkü çok değil doksanlı yıllarda bile şuan sahip olunan teknolojik imkanların, yayın organlarının yüzde onu bile yokken, canını dişine takıp, “harikalar yaratıyor” dedirtecek kadar başarılı gazetecilik yapıp, bu mesleğe emek verenlerin tüm bu çabaları boşa gitmiş gibi görünüyor.

Gencecik arkadaşlarımız oturdukları koltuklardan kalkmadan, çantaları omuzlarında sokakları arşınlamadan, sağdan soldan gelen basın bültenlerini, hiçbir yerini değiştirmeden, olduğu gibi haber diye servis ediyorlar.

İşi bilen bir haber müdürü “şu haberi takla attır da getir” dese, korkarım kendisi takla atacak kadar mesleki bilgiden yoksun arkadaşlarımız yapıyor artık gazeteciliği.

Ve ben, çok sattığını iddia eden gazetelerdeki haberleri bile okuyup, anlamakta zorlanıyorum. Başlığı başka, içi başka, demek istediği başka, yazdığı başka olan haber müsveddelerini gazetelerde görmekten utanıyorum.

Ama yine de bu genç arkadaşlarımı kınamıyorum. Çünkü onlara işin doğrusunu gösterdiğini sanan çoğu kimseler de neyin doğru, neyin yanlış olduğunu bilmeyen kişilerden oluşuyor.

Durum böyle olunca memlekette onlarca gazete, onlarca televizyon kanalı olsa ne yazar. Önemli olan insan. Bu mesleğe içi dolu, aklını kullanan, becerikli, hevesli, hırslı ve karakterli kişiler lazım. Kimi örnek alacağını iyi bilen, seçebilen soruşturmacı beyinler lazım.

Yoksa şuan olduğu gibi televizyonlar karakutu, gazeteler kağıt olmaktan öteye gidemez.

Bu yazı toplam 1354 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
Tuncay Dağlı Arşivi
SON YAZILAR