Tuncay Dağlı

Tuncay Dağlı

Kraldan çok kralcı basın danışmanları

Kraldan çok kralcı basın danışmanları

Danışmanlık yapmak gerçekten de işinin ehli olmak, sorulan sorulara doğru cevap verip, danışmanlığı yapılan kişi ve kurumu doğru yönlendirebilmek adına büyük önem taşımaktadır. Aksi takdirde kişi göz yapayım diye kaş çıkartır, yaptığı işi eline yüzüne bulaştırır.

Bu nedenle büyük işletmeler genellikle profesyonel danışmanlık bürolarıyla çalışır, uzman kişilerden akıl alır, yapılacak işlerle, yatırımlarla ilgili yönlerini bu şekilde tayin ederler.

İş hayatında hızlı bir ivmeyle yükselen kuruluşların yönetim kadrolarına bakıldığında da, “her şeyi ben bilirim” diyen yöneticilerden ziyade, sorup, danışan, en doğru fikri ve düşünceyi, en doğru yerden alıp, kararını ona göre veren kişilerden oluştuğu görülür.

Bir gazeteci olarak, kurum ve kuruluşların basın ve halkla ilişkiler departmanlarında “danışman” sıfatıyla çalışan ya da kendine danışman yakıştırması yapan kişilerin, eğitimli, bilgili, tecrübeli ve gazetecilerle olan diyaloğuna çok dikkat ederim.

Resmi ya da özel birçok kuruluş, basın danışmanlarını genellikle meslekte belli bir bilgi birikimi ve tecrübeye sahip olan kişiler arasından seçer. Zaten böyle de olması gerekir. Çünkü basın danışmanının, bir gazeteciyi anlaması, görev yaptığı kuruluşla, basın arasında sağlam bir köprü olabilmesi için öncelikle bir süre o işin kahrını çekmesi, eli kalem tutması, bir fotoğrafın nasıl çekilip, haberin nasıl yazıldığını bilmesi gerekir. Yani iletişim fakültelerinde ya da başka okullarda okutulan kitaplardaki teorik bilgi bu konuda yeterli değildir.

Ve her şeyden önce de basın danışmanının kendini, görev yaptığı kurum ya da kuruluşun veya kişinin avukatı, her anlamda savunucusu olarak görmemesi gerekir.

Elbette ki bir insan, çalıştığı kurum veya kuruluşun menfaati için çaba harcar. Zaten bunun aksi de düşünülemez. Aksi davranan da orada barınamaz. Ancak danışmanlık başka bir şey, savunuculuk başka bir şey. Bunun çok iyi ayırdında olmak gerekir.

Çünkü günümüzde basın danışmanı olduğunu sanan bazı kişiler, danışmanlıktan ziyade, savunuculuk görevini üstlenmeyi tercih ediyor. Bunu yapmalarının temel nedeni de çalıştıkları kurum ya da kuruluşun menfaatini korumak, eleştirilere karşı koymak, kısacası baştaki yöneticiye kalkan olmaktır.

Tabii bunu yaparlarken, gerçekten yapmaları gereken işi göz ardı ettiklerinin farkında olamıyor ya da masanın karşı tarafında durdukları için, olaya hep o taraftan bakmaları gerektiği inancına kapılıyorlar. Zaten yanlış da burada ortaya çıkıyor.

Çünkü başta da söylediğim gibi, danışmanın görevi; bir iş yapılmadan önce doğru yapılması için, işi bilen kişi olarak kendine sorulan soruya doğru cevap verip, doğru yönü göstermektir. Yoksa yapılan işi yanlış bile olsa, doğru göstermek için

savunmak değildir. Onu savunması gereken danışman değil, yapan veya yapılmasına karar verendir.

İşte zurnanın zırt dediği tam da bu yerde, kendilerine görev icat eden bazı basın danışmanları, zaman zaman asli görevlerinden birkaç adım daha öne çıkıp, gönül bağı kurduğu işyeri ya da yöneticisini savunma, ona kalkan olma gibi bir gaflete düşüyorlar.

Tabii bunu yaparken de aslında kendilerinin bir gazeteci -öyle varsayıyorum- olduklarını unutuyor, mesleğin etik ve teknik kurallarını bir kenara koyuyor, kraldan çok kralcı oluveriyorlar. Bu durum da ister istemez basınla bağların kopmasına, hem danışmanın hem de temsil ettiği kişi, kurum ya da kuruluşun hedef tahtasına koyulmasına neden oluyor.

Muhabirlik yaptığım dönemde, görevleriyle ilgili menfaat sağlama yoluna giden kişilerle ilgili haber yaptığım için, kurumun basın danışmanı! kendini amir yerine koyup, beni, çalıştığım basın kuruluşunun yöneticisine şikayet etmiş ve yalan haber yazdığımı iddia edip, işten atılmamı istemişti.

Ömrümün yarıdan fazlasını verdiğim gazetecilik yaşamımda isteyerek ya da istemeyerek bir kez bile gerçek dışı haber yazmadığım için, danışmanın haksız şikayeti beni üzmüştü.

Bölge müdürü kendisine gelen şikayet yazısını bana gösterdikten sonra buruşturup, masasının altındaki çöp kutusuna atarken, “kafanı takma, ben seni de, onu da biliyorum” demişti.

Gazeteci eğer, basın danışmanlığı yapıyorsa, kraldan fazla kralcı olmamalı. Gazeteciliğin sağından solundan geçmeden, öyle bir göreve getirilen danışmana da zaten kimse bir şey danışmaz. O sadece boş bir koltuğu doldurur, yapacağı işi de danışmanlık yaptığı kişiye danışır.

Bu yazı toplam 2515 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
Tuncay Dağlı Arşivi
SON YAZILAR