TANDOĞAN UYSAL
Bir Fotoğrafın Düşündürdükleri: Nerden Nereye…
Florya Köşkü’nde Bir Kare: Yakınlık ve Gücün Yan Yana Durduğu Yıllar
Hâlâ dün gibi hatırladığım bir fotoğraf var…
12 Eylül askeri darbesinin lideri ve dönemin Cumhurbaşkanı Kenan Evren, Florya Köşkü’nde bir konuğunu kabul ederken çekilmişti. Ben ve meslektaşım Yalçın Çakır, en önde, en yakında duran gazetecileriz. Bugün o kareye baktığımda yalnızca genç halimi değil, Türkiye’nin bambaşka bir dönemini görüyorum.
Her baktığımda aklıma aynı soru gelir:
Bir askeri darbe liderine nasıl bu kadar yakın çalışmışız?
Bugünün kalın güvenlik protokolleriyle kıyaslayınca, neredeyse masalsı bir yakınlık…
Ali Baransel’in Sıcak Yaklaşımı ve Basınla Kurulan Farklı Dil
O yılların en dikkat çeken ismi, Cumhurbaşkanı Kenan Evren’in basın müşaviri Ali Baransel’di. Gazetecilere karşı öyle resmî, soğuk, erişilmez bir dil kullanmazdı. Adeta bizden biri gibiydi.
Her basın kuruluşunun akredite muhabiri Evren’i izlerdi ama ironik olan şuydu:
Kimse yakasına akreditasyon kartı takmazdı!
Kapıdaki görevliye yalnızca adımızı, soyadımızı ve bağlı olduğumuz gazeteyi söylerdik. “Buyurun” derler ve içeri girerdik. Ne X-ray cihazı, ne çanta araması, ne de bugünün bitmek bilmez protokol koridorları…
Bugün ise bırakın Cumhurbaşkanı’nı, bir belediye başkanına bile bu mesafede yaklaşmak neredeyse imkânsız.
Darbe Yıllarında Bile Vardı: Tuhaf Bir Erişilebilirlik
12 Eylül gibi sert bir darbenin gölgesinde bile devletin zirvesi ile basın arasında böyle bir sıcaklık olması, dönemin paradokslarından biridir. Yönetim biçimi otoriter olsa da, gazetecinin devlete fizikî yakınlığı bugünkünden çok daha doğaldı.
Bu yüzden 1980’lere geri dönüp baktığımda hep aynı sonuca varıyorum:
Çelişkileriyle bile kendine has, dizi olacak kadar karakteri olan bir dönemmiş.
Yakınlığın Nostaljiye Dönüşmesi
Aradan yıllar geçti…
Bugün devlet ile basın arasına örülen mesafe yalnızca fizikî değil; zihinsel ve sembolik bir uzaklık da var. Bariyerler, koruma orduları, akreditasyon süreçleri, güvenlik alanları… Hepsi başka bir çağın işaretleri.
Florya Köşkü’ndeki o kare ise bambaşka bir döneme ait:
Gazetecinin devlet başkanına iki adımda yaklaştığı, not defterinin sayfalarını rüzgârın bile çevirdiği sade yıllar…
Bir Fotoğraf, Bir Dönem, Bir Mesafe…
Bugün o fotoğrafa baktığımda şunu görüyorum:
Bu sadece bir anı değil, Türkiye’nin nereden nereye geldiğinin sessiz bir belgesi.
Basının yakınlığından uzaklığına, devlet kapısının açıklığından protokol duvarlarına uzanan uzun bir dönüşüm…
Ve bütün bunları tek bir kare, tek bir an anlatabiliyor.
Florya Köşkü’nde çekilmiş o fotoğraf, benim için tam da böyle bir kare:
Bir dönemi özetleyen, başka bir Türkiye’ye ait son sahnelerden

Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.