TANDOĞAN UYSAL
Meyve Veren Ağaç Taşlanır
Tandoğan Uysal’ın Kendi Kaleminden: Gazeteciliğe, Cesarete, Azme ve Bodrum’a Bir Bakış
Bugün köşemi Bodrum’a, gazeteciliğe ve biraz da kendime ayırıyorum.
Çünkü bazen insan neden yazdığını, ne için yazdığını, hangi bedelleri ödediğini kendi kaleminden anlatmalı.
Başkalarının yorumu eksik kalır; insan en iyi kendi hikâyesini kendisi yazar.
Gazetecilik kolay bir iş değildir.
Hele son yıllarda hiç değildir.
Ben bu mesleği masa başında değil; sahada, sokakta, riskin tam ortasında öğrendim.
Bugün Bodrum ve Muğla’da yazdıklarımla konuşuluyorsam, bu kalemin gücü kadar azmin de eseridir.
Sevenim de var, sevmeyenim de.
Ama ilginçtir; hem iktidar hem muhalefet cephesinden tepki alıyorum.
İkisi birden kızıyorsa, doğru yere bastığımı anlarım.
Atalarımız boşuna dememiş: “Meyve veren ağaç taşlanır.”
Ben o ağacım işte.
Ben Bu Mesleği Korkarak Öğrenmedim
Bugün birileri çıkıp bana gazetecilik öğretmeye kalkıyor ya…
İnanın gülmekten başka bir şey yapamıyorum.
Ben İsveç’te Hürriyet Gazetesi’nin sahada muhabiriydim.
Öyle sıradan bir dönemde değil;
PKK’nın Avrupa’da en aktif olduğu yıllarda…
Adım örgütün ölüm listesinde geçiyordu.
Bunu bir hikâyeyi süslemek için değil, bizzat yaşayarak yazıyorum.
PKK’nın Stockholm mitinglerini bir fotoğraf makinem ve kalemimle takip ettim.
Kalabalığın tam ortasında, gözlerinin içine bakarak,
kelle koltukta haber yaptım.
Ve şunu herkes iyi bilsin:
Bu saçları değirmende beyazlatmadık.
Arkasında 45 yıllık meslek tecrübesi, Babıali’de başlayan bir gazetecilik,
Avrupa’nın başkentleri ile İsveç arasında geçen yorulmaz bir koşu
ve hiç bitmeyen bir azim var.
Türkiye Gazeteciliğinin En Zor Okullarından Geçtim
Ben gazeteciliğe, Türkiye’nin en nitelikli muhabirlerinin yetiştiği ANKA Haber Ajansı’nda başladım.
Sol görüşlü gazetecilerin çalıştığı, döneminin en güçlü özel haber ajansıydı.
Haberi kokusundan tanımayı orada öğrendim.
Sonra Ulusal Haber Ajansı (UBA)…
Devlet ajansının disipliniyle yoğruldum.
Ardından, o dönem Türk basınının amiral gemisi Hürriyet Gazetesi’nin İsveç Temsilciliğini tam 25 yıl yürüttüm.
Bu süreçte aynı zamanda İsveç Radyosu Türkçe Bölümünde görev yaptım.
Kısacası;
Türk siyasetinin dünü ve bugünü için çok şey ifade eden,
kimi hâlâ aramızda olan, kimi artık olmayan
Türkiye’nin en önemli siyasi figürleriyle omuz omuza çalıştığım,
onları izlediğim, takip ettiğim uzun bir meslek yolculuğum var.
Yani bugün Tandoğan Uysal dediğiniz kişi,
tesadüflerin değil; alın terinin, emeğin, cesaretin, birikimin ve azmin ürünüdür.
“Pizzacı” Diyenlere Gülüp Geçiyorum
Bodrum’da restoranım var.
Pizzasıyla, hamburgeriyle, kendi çizgisiyle yürüyen bir işletme…
Bunu da küçümseme malzemesi yapanlar, “pizzacı” diye dalga geçiyor.
Evet, pizzacıyım.
Evet, otel işletiyorum.
Evet, ticaret yapıyorum.
Ama önce gazeteciyim.
Ve her şeyin ötesinde işverenim, yatırımcıyım, istihdam sağlayan biriyim.
Ülkeme katma değer üretiyorum.
Ben üreten, yaratan, azmeden taraftayım.
Haybeci değilim.
Anlayan anlamıştır.
Beni küçümsemek isteyenlere sadece gülüyorum.
Çünkü yazılarımı yüzler değil, binler okuyor.
10 binler, 20 binler, bazı gün 30 binler…
Ben yazdıklarım yüzünden Bodrum polis merkezinde ifade verdim.
Ertesi gün yine yazdım.
Bugün yine yazıyorum.
Azim dediğin tam da budur.
Kumbahçeli Bir Çocuğun Yuvaya Dönüşü
Bodrum’a ilk kez küçük bir çocukken geldim.
Kumbahçe’nin eski hâlini bilirim.
Bardakçı Koyu’nun kokusunu, Barlar Sokağı’nın 1970’li yıllarını unutmadım.
Bodrum’a yazarken neden bu kadar tutkulu olduğum sorulursa:
Çünkü Bodrum benim için sadece bir yer değil;
çocukluğumun en eski fotoğrafıdır.
Allah bana Paşatarlası’nda bir mekân nasip etti.
Orası hem emeğim hem Bodrum sevgimin somut hâlidir.
İsveç’te Yaşıyorum Ama Ruhum Bodrum’da Nöbet Tutuyor
Yıllardır Stockholm’de yaşıyorum.
Ama insanın kalbi başka bir yerde çarpabilir.
Benim kalbim Bodrum’da çarpar.
Kalemim Bodrum için yazar.
Sözüm Bodrum’a yönelir.
İsveç’in soğuğunda yürürken bile aklım Bodrum’un sabahındadır.
Bu yüzden yazılarım sıcak ve içtendir.
Çünkü Bodrum’a uzaktan değil, içimden bağlıyım.
Taşlar Beni Düşürmez; Aksine Dikleştirir
Her yazan eleştirilir.
Ama her eleştirilen okunmaz.
Benim şansım şu ki: hem eleştiriliyor hem de çok okunuyorum.
Kimseyi memnun etmeye çalışmam.
Ben doğruyu söylerim.
Doğruyu duymak istemeyenler zaten kendini belli eder.
Atılan her taş benim için bir madalyadır.
Çünkü sessizliğin konforunu değil, gerçeğin ağırlığını seçtim.
Azmimi hiçbir taş eksiltemez.
Geçen gün değerli meslektaşım Çiçek Yaman Bozoğlu bana dedi ki:
“Bodrum Gündem’de sizin yazılarınızı okuyanlar,
‘Bakalım Tandoğan Bey bugün ne yazmış?’ diye merakla açıyormuş.”
Bir gazeteci için bundan büyük ödül var mı?
Bence yok.
Bu söz, yılların emeğinin, cesaretinin, inadının ve azminin tescilidir.
Taşlayan çok olur ama okuyan, takip eden, merak eden binlerce insan da vardır.
Benim gücüm işte buradan gelir.
Kalemim Durmaz
Bugün kendimi anlattım.
Çünkü bazen insan kendi sesini de duymalı.
Kim ne derse desin…
Kim taş atarsa atsın…
Kim küçümserse küçümsesin…
Ben doğruları yazmaya devam edeceğim.
Bodrum’un sesini duyurmaya devam edeceğim.
Ve bunu da azimle yapacağım.
Çünkü Bodrum benim için bir şehir değil;
çocukluğumun kokusu, gençliğimin heyecanı,
gazeteciliğimin doğruluk sınavıdır.
Meyve veren ağaç taşlanırmış.
Olsun.
Benim ağacım hâlâ meyve veriyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.