Süleyman Akbulut

Süleyman Akbulut

BU DÜZENDE, TABANIN SESİNİN NE HÜKMÜ VAR Kİ?

BU DÜZENDE, TABANIN SESİNİN NE HÜKMÜ VAR Kİ?

En son kaleme aldığım yazıda demokrasinin geçerli ve güzel bir yöntem olduğundan söz edip, 1 Şubat Pazartesi yapılacak olan AK Parti Muğla İl Kongresinin böyle bir ortamda yapılmasının beklendiğinden dem vurmuştuk.

Doğal olarak Gazetelerimiz Genel Yayın Yönetmeni Sayın Elvan Göçer’in bu kongrede il başkanlığına talip olmasından dolayı, doğal olarak sürecin içinde gelişmeleri takip ettiğimizden midir nedir, bu takip, yaşanmışlığa dönüştü.

Yaşanmışlıkları gördükçe de, demokrasi üzerine olan beklenti ve yorumlarımın fazla iyimser olduğunu gözlemledim.

Sayın Kadem Mete’nin genel merkezin adayı olduğuna yönelik başlattığı kongre süreci algısıyla halihazırda kongreye saatler kala bile kafalarda netlik oluşmamış olsa da, Muğla’ya akın eden ve Menteşe’nin merkezindeki bir otele kamp kuran genel merkezin azı dişi konumundaki yöneticileri de, Mete’nin genel merkezin adayı olduğunu doğrulayacak şekilde, Sayın Cumhurbaşkanının bu yöndeki bir kararının var olduğunu hala açıklayabilmiş değiller.

Açıklamadıkları gibi de, Sayın Göçer’in adaylıktan vazgeçmesi yönündeki umutkâr çalışmalarını sürdürmekte olduklarını son anlara kadar izleyip, gözlemlemekteyiz.

Bu izlenim, beraberinde Elvan Göçer’in mevcut il başkanı ile genel merkez kurmaylarının üzerinde oluşturduğu rahatsızlık ve tedirginlik olarak yorumlanıyor.

Muğla kongresi ile ilgili geçtiğimiz hafta Salı günü MYK’da açıklanan karar, demokratik temayüller gereği adayların çıkabileceği ve çıkan adayların herhangi bir baskıyla hiçbir şekilde önlerinin kesilmemesini öngörüyordu.

Yani açıklanan karara göre kimsenin aday olmasına bir mani yoktu.

Bu karardan yola çıkıldığında ise, “Elvan Göçer’in mevcut il başkanı ile genel merkez kurmaylarının üzerinde oluşturduğu rahatsızlık ve tedirginlik” şeklindeki yorumları doğrular nitelikte olduğunu da gözler önüne sermiş oldu.

Her ne kadar bazı yazarçizer takımı mevcut İl Başkanı Sayın Kadem Mete’yi kongrede şanslı olarak ilan etmiş olsa da, Göçer’in adaylığından tedirginlik yaşayan genel merkez kurmayları, herhalde bu yazarçizer takımı kadar duruma vakıf olamamışlar.

Vakıf olmuş olsalar herhalde, Sayın Göçer’in aday olarak kongreye katılmasından rahatsız olmazlar, nasılsa Kadem Mete’nin kazanacağı yönünde bir kesinlik içeren davranış sergiliyor olurlardı.

Ama görünen o ki, o kurmaylar işi gücü bıraktı, Göçer’i, nasıl vazgeçiririz yöntemlerine kafa yormaya başladı.

Hal böyle olunca da insanın aklına, “ya bu yazarçizer takımı bu işi çok iyi biliyor, ya da AK Parti genel merkezinden gelen kurmaylar bu işi bilmiyor” şeklinde bir yorum geliyor.

Bu işi bilmediklerinden kastım ise, tabana ne kadar uzak olduklarını ortaya koyduklarının yorumuydu.  

Siyasette tabanın sesi önem arz ediyor.

Tabanın önünde hiçbir gücün duramayacağına inananlardanım.

Bu inancıma keşke biraz da, tabandan kopuk yöntemleri benimseyenler ortaklık edebilse ama olmuyor, olamıyor.

Olamıyor çünkü koltuk tatlı, bozulmasından korkulan düzenler de tatlı.

Durum bu olunca ise, seçimden seçime taban gerçeği akıllara geliyor.

Kaldı ki bu bozulmasından korkulan düzenler nedeniyle, akıllara gelen taban varlığı, demokrasiyle özdeşleşmeyecek şekilde baskıların hedefinde yer alıyor.

Yani taban, taban olduğuna da pişman.

***

Bakınız Cumhuriyet nedir, unutanlara bir kere daha hatırlatalım:

“Cumhuriyet, bir milletin kendi bağımsızlığına sahip olmasını sağlayan siyasi rejimdir.

Cumhuriyet rejiminde halk bağımsızdır, yöneticilerini de bağımsız şekilde ve mutlaka kanunlara da uygun şekilde seçme hakkına sahiptir.

Yani iktidar halkın seçimine göre şekillenir ve yine halkın seçimiyle değişebilir.

İktidarın halk tarafından değiştirilebilir olması cumhuriyetin rejiminin en dikkat çekici özelliklerinden biridir. Nitekim bu durum yönetimin babadan oğula geçemeyeceğini ya da halkın iradesi olmadan devredilemeyeceğinin göstergesidir.”

Bu ifadeleri günümüze uyarladığımızda, bağımsız olduğu tanımlanan halk, yöneticilerini belki kanunlara uygun şekilde seçiyor ama etik yollardan seçiyor mu, bu durum tartışılır.

Peki, bütün bu yorumladıklarımdan yola çıkarsak, 1 Şubat’ta yapılacak olan AK Parti Muğla İl Kongresi öncesi, Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın imzasının bulunmadığı bir karara, önce kendileri inanmak suretiyle bir karar varmış gibi yaratılan algı çabalarının Cumhuriyet tanımlamasıyla benzeşen bir yeri var mıdır?

Bırakın taban, gönlünde yatanı, iş yapacağını umduğu ismi baskıyla değil, kendi hür iradesiyle seçsin.

***

Bu durum sadece AK Parti için değil, tüm partiler için geçerli. Kısacası Türk siyaseti bu işgaller altında.

Halk gerçeğini unutanlar ve tabanının sesine kulak vermeyenler, tabana dayattıkları kişileri parlatırken, ötekileştirerek, mağdur ettikleri dava arkadaşları ile o dava arkadaşlarına gönül veren tabanından umduklarını bulamayacakları günleri göreceklerini de unutmamalı.

Çok kıymetli bir dostumun, mağdur edildiği bir süreçten sonra ettiği, “Bir gün herkesin bir seçimi olacak” şeklindeki sözünü hiç unutmam.

Sadece siyasette değil, hakkın, hak edilene verilmesinin önüne, hakkaniyetsizlik tohumları saçanların, bir gün kendi seçimlerinin de olacağını hatırlatıp, sonlandıralım.

Bu yazı toplam 756 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
Süleyman Akbulut Arşivi
SON YAZILAR