Hasan Telli

Hasan Telli

Sandık Kasım’la Geliyor

Sandık Kasım’la Geliyor

İşini bitirdiğinde müteahhit evi gözden geçirmek için gelir. Evde kısa bir tur attıktan sonra ustaya dönüp “Evin anahtarı nerede?” diye sorar. Usta biraz şaşkın, cebinden çıkarır ve “Burada” der. Müteahhit, “İyi ya, hayırlı olsun, bu evi sana hediye ediyorum” deyiverir.  Usta şoka girer, “keşke bilseydim” der, “keşke bu evin benim olacağını bilseydim”.

Aslında kendi hayatımızı inşa ederiz aldığımız her kararda, attığımız her adımda.  Mesela gönülsüz, keyifsiz ve düşük performansla çalışan bir çalışana sorarsınız “neden?” diye. Cevabı basittir; “Aldığım maaş kadar çalışıyorum, yanımdaki arkadaş da bu kadar çalışıyor aynı maaşa, neden daha fazla çalışayım ki?” Matematiksel olarak evet, kurduğu mantık itibariyle haklı. Ama daha az çalışmanın kendisini de daha az geliştirmek anlamına geldiğini düşünmez nedense. Hep şaşırarak bakmışımdır mesela şirket aracı kullananlara, vurur, çarpar, hor kullanır ve sorduğunuzda da “N’olucak abi, şirket aracı bu, KASKO’su var bir şey olunca yenisini gönderiyorlar ve benden bir şey çıkmıyor” “Peki ya milli servet değil mi o araba? KASKO karşılasa da hepimizin vergileriyle alınmıyor mu yedek parçası?” diye soramıyorsun, sadece cebinden bir şey çıkıp çıkmadığına bakıyor çünkü. Düşünsenize, işten ayrıldığınız gün bir sürpriz yapsa patronunuz, “Kullandığın otomobili sana hediye ediyorum” dese, mutlu olur musunuz? Yoksa “Bilseydim güzel kullanırdım” mı derdiniz? Ne fena değil mi? Kendimize bir dünya kurmuşuz ve sadece o çizdiğimiz sınırlarla ilgileniyoruz, ötesiyle değil. Işıklarda duruyor birisi, açıyor camını ve kül tablasını boca ediveriyor yere.  Şimdi temiz, titiz adam mı diyeceğiz bu adama? Be adam, bu nasıl temizlik oldu şimdi? Araban senin de, yerler kimin?

Ya da otele gidiyor bir başkası, saatlerce su akıtıyor, küveti doldurup doldurup boşaltıyor. Evinde birkaç dakikada aldığı duş için tonlarca su harcıyor. “Niye böyle yapıyorsun?” Diye sorarsan da cevabı basit; “Odaya XXX lira vermişim, neden kullanmayayım?” Ah be güzel kardeşim, dünyanın su kaynakları zaten kıt değil mi? Temiz suya ulaşamayan yüz binlerce çocuk hastalıktan kırılıyor. Niye? Sen otelde keyifle 5 ton suyla yıkanıyorsun diye. Fil olsa bu kadar suya ihtiyaç duymaz yıkanmak için, insansın bir de üstelik!

***

Örnekler çoğaltılabilir.  Ama bir dengesi var bu dünyanın. Hile yaparsan, hile görüyorsun. Düşmanlık edersen de düşmanlık. Nefret ekip de sevgi bulan olmamış yeryüzünde. İnsanlık eden de görmüş insanlık…  Emanet aldığın bir şeye en az kendi malın kadar kıymet vermiyorsan; Şirket arabasına, kendi arabanmış gibi özenmiyorsan; Çalıştığın şirketine, kendi şirketinmiş gibi çalışmıyorsan; Ne işinin hakkını veriyorsun demektir, ne de kendinin..! Siyasette böyledir işte. Kim yönetici olarak göreve gelse görevinin hakkını sonuna kadar vermeli. Düşünün bir yılda iki genel seçim geçirdik. Bu iki genel seçimde siyasi parti teşkilatları onca emek verdi, durmadan çalıştı, uyumadı, acıkmadı, hasta olmadı, hep koştu. Seçim bitti Muğla kendisini temsil etmesi için 6 milletvekilini Ankara’ya gönderdi. Milletvekilleri de Ankara’da Muğla’yı temsil etmeye başladı. Şimdi sıra yukarıda anlattığım hikaye de olduğu gibi. Milletvekilleri işlerini özverili ve düzgün yaparsa bunların karşılığını da seçmenlerden teveccüh olarak görecekler.

***

1 Kasım seçimlerinin ardından parlamentoda oluşan aritmetiğe göre hazır olun baharda seçim var yazımı kaleme almıştım. O dönemde bana sen hayal görüyorsun saçmalama ne seçimi diyenler şu sıralar sandık milletin önüne gelecek hazırlanalım telaşına düştü. Anadolu da kullanılan naçiz bir değim vardır, “Yumurta kapıya dayanınca sen çok samanlık ararsın” o yüzden yumurta kapıya dayanmadan samanı da folluğu da hazırlamak lazım zira folluk ne eski folluk nede samanlar kullanılmaya elverişli.

Bu yazı toplam 1080 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Telli Arşivi
SON YAZILAR