MENDİLİMİN DİLİ
Bohçamı açınca birden karşıma çıktılar, naftalin kokulu ilkokul mendillerim. Bu iki mendil beni köyüme, okul günlerime geri götürdü. Her pazartesi sınıf öğretmenimiz temizlik kontrolü yapardı, mendillerimizi ve ellerimizi sıraya koyardık. Saçlarımız, tırnaklarımız, yakalıklarımız ve mendillerimizin temizliği kontrol edilirdi..
‘’Al satarım bal satarım….’’ İle başlayan oyunlarımızın en önemli aksesuarıydı mendillerimiz.. Her öğlen sıra arkadaşımla beraber okul çeşmesinde yıkayıp, kurumaları için duvara asardık, sonra da yere düştüler mi, kurudular mı kontrolü bizim en büyük eğlencemiz olurdu… Harçlığımı sağ cebimdeki mendilimin arasında saklardım ve sürekli yerinde mi diye bakıp bakıp dururdum… Akide şekerlerimi mendilime sarar, öğretmenimiz ders anlatırken çaktırmadan yerdim. 5. sınıfa geçince ilk defa bir dolma kalemim olmuştu, bu en kıymetli kalemimi sol cebimdeki mendilimde sakladım bütün yıl….
O günlerdeki en büyük hayalim annemin dantelden olan gelinlik mendilini, gizlice alıp, okula getirebilmekti. Böylece bütün kızlar benim etrafıma toplanacak, mendilime hayran kalacaklardı. İçinde gelin telleri olan bu dantel mendil oynadığımız evciliklerdeki arkadaşımızı gerçek bir geline dönüştürecekti..
Bayramlarda almayı en sevdiğim hediye de mendil idi. Genellikle zengin komşularımızın evlerinden verilen bu rengarenk mendillerden, özellikle kırmızı olan bir tane alırsam dünyalar benim olurdu. Bu kırmızı mendili günlerce elimden düşürmez, oynadığım her oyunda kullanırdım..
Ne çok şey anlatırdı mendiller eskiden, hepsinin bir dili vardı… Genç kızlar mendillerine sevinçlerini, üzüntülerini, beklentilerini yani kalplerini işlerlerdi, ve bu mendil bir delikanlıya verilmişse kalbim senin demekti. Sevginin diliydi mendil, sevdiğine verilen en güzel hediye idi. Sevdiğinin mendili ile askere gidenler tezkereyi daha kolay beklerlerdi…
Gözyaşlarımızı kimse görmeden siler saklardı, hüzünlerimizle beraber mendillerimiz, adeta dert ortağımız gibi.. Fikriye Hanım verem tedavisi için Ankara’dan ayrılırken O’nunla garda karşılaşan Halide Edip Adıvar, ‘’Üzüntüden elindeki mendili didik didik parçlamıştı ……….’’sözleriyle Fikriye Hanımın ATA’mızdan ayrılırken içinde bulunduğu acı ve kederinin mendiline yansımış halini anlatır…
Rahmetli dedemin de çok mendili vardı. Bir çok işinde de bu mendillerini kullanırdı. Mesela tarlada çalışırken, güneşten korunmak için mendilinin uçlarını birleştirir, başına koyardı. Yine bir mendili sürekli belinde durur terini silerdi.. Dışarıda bir şeyler yiyorsak, dedem önüne beyaz mendilini mutlaka açardı.. Anneannemin de çeyizinden kalan, içinde para sakladığı şahane bir mendili vardı.. Narin bir kumaştan olan, kenarları işlemeli mendilini, hepimiz çok beğenirdik.
Kurtuluş Savaşı günlerinde Ankara Garındaki İstasyon Binasında kalan Mustafa Kemal ve heyetinin bütün parası, muhasebecileri olan Mazhar Müfit’in mendiline sarılı 48 kuruştan ibaret idi..
En özel günlerin şahididir mendiller ve bu nedenle de özenle saklanırlar yıllarca…. Kına gecelerinde gelinin ellerine yakılan kınaya kırmızı mendiller sarılır. Bu kırmızı mendillerin gelini nazardan kötülüklerden koruduğuna inanılır.. Gelinin yeni evine gelişi, komşuları ve çevredekiler tarafından mendil sallanarak kaşılanır.. Düğünlerin en güzel eğlencesi olan halayın, başındaki kişinin elinde sallanan mendil herkesi coşturur…
Annelerin bebek bakımında en büyük yardımcıları mendillerdir. Terleyen bebeğin sırtına koyulur, içtiği sütün fazlasını çıkaran bebeğin ağzı mendille silinir, diş çıkaran bebeğin önüne sürekli bir mendil bağlanarak , kıyafetinin ıslanması engellenir.. Bebeği ile gittiği her yere bu mendillerle gider anneler.. Çeyizlerin vazgeçilmez en önemli hazırlıklarından biridir bebek mendilleri… Gün gelir bebekler büyür, bu mendiller süt kokularıyla en büyük hatıra kalır annelere, her baktıklarında bebekleriyle geçen günlerini hatırlayıp, yavrularının süt kokularını içlerine çekmek için….
Sağlık ve mutluluk dileklerimle...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.