Güzide Kasim

Güzide Kasim

Yarış Atı Yetiştirmeyelim…

Yarış Atı Yetiştirmeyelim…

Bu nerden mi çıktı? Önümüzde lise ve üniversite sınavları var. Çocuklar, gençler sınavdan sınava,  yetiştirme kurslarından, özel derslere derken;  çocuk ne çocukluğunu,  genç ne gençliğini yaşayabiliyor. Gençlerimizi, çocuklarımızı resmen yarış atına çevirdik. Körpecik ruhları körelterek, yarış atı yetiştirir gibi davranıyoruz. Son günlerde gözlemlediğim tablo bu. Onların suçu yok. Tek suçlu biziz,  tek suçlu sistem. Biz ebeveynler çocuklarımız bizim yaşadığımız sıkıntıları yaşamasınlar diye çocuklarımızı  onların ruhlarını  görmezden geliyoruz. Aslında büyükler yani bizler yarışıyoruz. Bazen de birbirimizi çekemiyoruz. Nasıl mı?  “benim çocuğum şöyle ders çalışıyor, sınavlarda şöyle başarılı. Seninkinin durumu nasıl?”aslında bu soruyu sorarken çoğu zaman iğneleyici soruyoruz. Karşı tarafı küçümseyerek soruyoruz. Bunu  ses tonumuzla, vücut dilimizle sergiliyoruz. Peki çocuklarımız mutlu mu? En önemli soru bu aslında…

***             ***             ***

Gülistan Sinanoğlu’nun şu cümlelerini okuduğumda çok hoşuma gitti;

“Herkesin doktor, mühendis ya da öğretmen olmak zorundaymış gibi davrandığı bir ülkede yaşıyoruz biz. Yetenekleri hiçe sayarak, görmezden gelerek yapıyoruz mesleğimizi. Havuz problemlerini çözebilen bir çocuk hayattaki bütün problemleri çözer zannediyoruz. Ya da onu çözemeyen hiçbir problemin altından kalkamaz. Bu nedenle de eziyoruz o küçücük ruhları. Sınavdan sınava koşturarak, başarısızlık duygusunu daha kendilerini bilmedikleri yaşlarda tattırarak gerçekleştiriyoruz bunu. Neleri yapabileceklerini değil neleri yapamayacaklarını öğretiyoruz onlara.”

***             ***             ***

Ve sonuç olarak herkes sevdiği işi yapmıyor, yapamıyor. İnsan sevdiği işi yapmayınca da başarıyı yakalayamıyor, her şeyden önemlisi ne mutlu olabiliyor nede topluma faydalı olabiliyor.

Herkes bir unvan diye tutturuyor. Adının önüne doktor, avukat, mühendis yazması bu kadar önemli mi? Ülkemizin her meslekten işini severek yapan insanlara ihtiyaç varken bu dayatma neyin nesi? Sonuç ta çocuklar bizim çocuklarımız, sevmek  onları çok sevmek; sevgi sadece başarılarıyla mı  ölçülmeli  mi?

Üniversitede okuyan çocuklarımızın çoğunu bakalım ya mühendislik ya da tıpta okuyor. Ama çoğu da mutsuz çünkü toplum baskısı, aile baskısı ile kendi becerileri hiçe sayılarak yönlendiriliyor, yönlendiriyoruz. Eğitim  sistemi  ve aile beklentisiyle çocuklarımız mutsuzluğa, tükenmişlik sendromunun içine çekiyoruz.

Bakın sinema filmlerinde, tiyatro da oynayan sanatçılara herkes başrol  mu alıyor? Herkes filmin sonuna kadar mı kalıyor?  Figüranlar olmazsa, yardımcı oyuncular olmazsa senaryo olur mu? Sadece üç-beş oyuncuyla film olur mu?

İşini  seven  yetenekli kişiler yetiştirip ‘ben yaptım gerisini boş ver’ mantığından uzaklaşıp, bunu yaptım ama şurası olmamış diyen,  sorgulayan , en  iyiyi yapmaya çalışan insanlar ve her şeyden önemlisi mutlu gençler yetiştirebilirsek sizce de daha mutlu ve özgür bir ülke haline gelmez miyiz?

Bu yazı toplam 806 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
Güzide Kasim Arşivi
SON YAZILAR