Her seçim öncesi aynı hikâye: “Affet gitsin” düzeni
Türkiye’de ne zaman ekonomik sıkışma yaşansa, ne zaman seçim atmosferi hissedilse, “imar affı” söylentileri yeniden gündeme gelir. 2025 yılı için de tablo farklı değil. Sosyal medyada yayılan bilgilere göre, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı yeni bir imar affı düzenlemesi üzerinde çalışıyor.
Bu iddialar doğruysa, Türkiye bir kez daha hukuksuzluğa yasal kılıf geçirme sürecine hazırlanıyor demektir.
Yıllardır “bir kereden bir şey olmaz” mantığıyla çıkarılan bu afların sonuçlarını herkes biliyor:
Depremde yıkılan binalar, kaybolan canlar, tahrip olan şehirler, çarpık kentleşme ve doğası katledilen kıyılar…
Devletin affı, doğanın cezası
İmar affı, kâğıt üzerinde “vatandaşa kolaylık” olarak sunulur. Ancak gerçekte, dürüst yurttaşı cezalandırır; kural tanımayanı ödüllendirir.
Kaçak kata göz yumulur, plansız yapılaşma resmileştirilir.
Sonra bir deprem olur, bir sel gelir… “Niye yıkıldı?” diye sorarız.
Ama cevabı bellidir:
Çünkü devlet, imar affıyla kendi koyduğu yasaları kendisi delmiştir.
Kentsel değil, keyfi dönüşüm
Her yeni af, “kentsel dönüşüm” kavramının içini biraz daha boşaltır.
Vatandaş artık imar planına değil, bir sonraki affa güvenmeye başlar.
“Nasıl olsa bir gün affedilir” düşüncesi, şehir planlamasını da toplumsal adaleti de çürütür.
Bu anlayışla kentler büyümez; şişer.
Binalar yükselir ama insan yaşamı ucuzlar.
Gerçek çözüm: Af değil, adalet
Eğer gerçekten ülke kalkınsın, şehirler yaşanabilir olsun istiyorsak, imar affına değil; kararlılığa, denetime ve adalete ihtiyaç var.
Af değil, hesap soran bir sistem şart.
Kaçak yapıyı affetmek, kural tanıyan vatandaşa ihanettir.
Her imar affı, bir sonraki felaketin temelini atar.
Yapılması gereken belli:
Artık affetmek değil, düzeltmek zamanı.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.