Erdal Çil
KAYBOLAN ŞEHİR KAYBOLMAYAN BİRLİKTELİK
“İyi akşamlar. Umarım iyisinizdir. Vaktiniz olursa buyurun. Bekleriz.”
Üstünde de rahmetli Hüseyin Dursun’un resminin yer aldığı bir afişte; “Vefatının 2. Yılında değerli ağabeyimiz Hüseyin Dursun’u anıyoruz” ibaresiyle birlikte en alt tarafta da programın yapılacağı yer ve tarih yazılmıştı.
O an düşündüğümde, rahmetlinin sağlığında beni sık sık çağırdığı buluşmalarımız geldi aklıma. Hiç ret edemeyeceğim isimlerin başında gelirdi. İnsanda bu kanaatin oluşması kolay değildi. Güvenilir olmak, insanlara o duyguyu vermek biraz emek, biraz sabır, biraz kararlılık istiyordu ve Hüseyin Dursun bunu sağlığında çevresine vermiş ender insanlardan biriydi. O birliğimizin devamından yanaydı. “Üzümün sapı, elmanın çöpü dersek zaten topu topu kaç kişi kaldık ki şunun şurasında, görüyorsunuz” der hep o birlikteliği sağlardı. Şimdi onsuz bu şehirde geçen iki yılın ardından bu birlikteliğe katılmamak mümkün müydü?
Bu düşüncelerle programın olacağı günün diğer programları üzerinde biraz oynamalar yaparak 9 Kasım 2025 Pazar günü saat 16.00’da Kamu-Sen Toplantı Salonuna gelmiştim. Salon çok büyük olmadığından gelen davetlilerin bir kısmı oturmak için yer bulamadıklarından ayakta kalmışlardı. Kapıda bana mesajı ileten ve programı koordine eden üniversiteden kadim kardeşim Prof. Dr. Kenan Koç beni karşılamış ve hemen sağ yanına ilişmiştim. Benden bir iki dakika sonra gelen Prof. Dr. Adnan Çevik’ de sol yanına oturunca Kenan Hoca duygusal bir konuşmayla programı başlatmıştı.
Hüseyin Dursun’un çok okuduğunu, entelektüel mahfillerden hoşlandığını, çok da duygusal olduğunu bilirdim ancak onun bazı anlarda; daralıp canı sıkıldığında Kenan Hocanın yanına gidip, Yahya Kemal Beyatlı’nın Kaybolan Şehir Üsküp’ü onun sesinden dinleyerek beraberce hüzünlendiklerini bilmezdim.
“Üsküp ki Yıldırım Bayazıd Han diyarıdır / Evlâd-ı Fâtihân’a onun yâdigârıdır.
Firûze kubbelerle bizim şehrimizdi o; / Yalnız bizimdi, çehre ve rûhiyle biz’di o.
Üsküp ki Şar-dağ’ında devâmıydı Bursa’nın / Bir lâle bahçesiydi dökülmüş temiz kanın.
Üç şanlı harbin arş’a asılmış silâhları / Parlardı yaşlı gözlere bayram sabahları.
Ben girmeden hayatı şafaklandıran çağa, / Bir sonbaharda annemi gömdük o toprağa.
İsâ Bey’in fetihte açılmış mezarlığı / Hulyâma âhiret gibi nakşetti varlığı.
Vaktiyle öz vatanda bizimken, bugün niçin / Üsküp bizim değil? Bunu duydum için için.
Kalbimde bir hayâli kalıp kaybolan şehir! / Ayrılmanın bıraktığı hicran derindedir!
Çok sürse ayrılık, aradan geçse çok sene, / Biz sende olmasak bile, sen bizdesin gene.”
Oturduğumuz masanın ön tarafında, salona doğru iliştirilen rahmetlinin tebessüm eden fotoğrafı bile başlı başına salondakileri hüzünlendirmeye yeterken Kenan Hoca’nın konuşması ve okuduğu şiir sonrası salonda duygular kontrol edilemez olmuştu.
Adnan Çevik, şehrin, üniversitenin ve kendisinin iyilik taşıyan, iyilik çoğaltan bir abisini kaybettiğini söylerken emekli K.Y.K. Kız Öğrenci Yurdu Müdüresi Şükran Hanım ise: “üniversite belki bir abisini ama ben iki yıl önce hem bir abi, hem bir kardeş, hem bir arkadaş kısaca çok büyük bir parçamızı kaybettik diyerek açıklıyordu duygularını. Erken gitmesi acı ama tertemiz gitti diyordu. Muğla Gazetesinin eski sahibi Zübeyde Fellahoğlu’ da duygularını ifade ederken rahmetlinin her an, son nefesine kadar çevresi için bir şeyler yapabilmenin telaşında olduğunu, onun o samimi halinin Muğla’da her kesimden büyük karşılık bulduğunu bu yüzden boşluğunun ve acılarının çok büyük olduğunu söylerken göz yaşlarına hâkim olamıyordu.
Çoğunluğu üniversiteden çalışma arkadaşları ve tanıyanları olmak üzere kendilerine davet giden hemen her kesimden insan vardı salonda. Akrabalarından olanlar da onun hep yardımsever, samimi duruşlarından bahsettiler. Oğlu Ozan ve hanımı misafirlerle tek tek yakından ilgilenirlerken bolca da Fatihalar okundu, bolca anıları dillendirildi ve yine Kenan Koç’un güzel sesiyle dokunaklı şiirler okunarak bitirildi program.
İçinde yaşayan insanları kayboldukça şehirler kaybolmuyor gibi görünse de bir yerlerinin eksildiği gün gibi ortada. Hiç olmazsa hatıraların olsun yaşatılması bu anlamda çok güzel, çok önemli. Bu yüzden bu gayeye öncülük eden Kenan Koç hocama çok teşekkür ediyorum. Tahmin ediyorum ki rahmetlinin yıllardır dertlendiği, uğruna nice fedakarlıklar yapıp didindiği kurum ve kuruluşlardan sadece birisi bile akıl edip benzer bir program yapsalar çok daha fazla katılımlarla çok daha fazla anlatılana tanıklık ederdik ama takdir edersiniz ki bu işler için yürek/gönül ikilisinin aynı anda çarpması gerekiyor. Rahmetli Hüseyin Dursun’un çalıştığı kurum için, yaşadığı şehir için nasıl çırpındığına en yakın tanık olanlardanız. İnsan nasıl yaşıyorsa öyle de göç ediyordu fani dünyadan. O; insanlara yardımı hep önceleyen bir kişilikti ve gidişi de öyle bir anda, çok sevdiği bu topraklarda olmuştu. Kadrini, kıymetini bilip, hatırasını yaşatanlara ne mutlu!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.