SIRADIŞI BİR BÜTÇE KONUŞMASI

Bazen bir söz duyulur ki, bildiğimiz harflerden ibaret bir kelime olsa da vurgusu, tonu ile bambaşka bir hayret uyandırır, bambaşka bir yerlere götürür sizi. Sanki zamanı gelmiştir de sanki mekân da o sesi, o sözü beklemiştir de o da çıkıverip gelmiştir gibi. Sözden, kelimelerden, cümlelerden daha öte anlamlar taşır; kapılar kapatır, kapılar açar adeta. Bin dört yüz yıl öncesinin İkra (oku) sözü gibi.

Yakın zamanda bir rahmetli Alev Alatlı konuşması hatırlıyorum. Sanki o konuşma da gecikmiş de yeri gelmişti de ilahi bir emir olunmuştu da gibi çıkıp söylenivermişti. “Helalleşmek, mahkemede dava kazanmaktan daha üstün olmalıdır. Çünkü her yasal hak, helal değildir ve olamaz!”

Yıllardır fırsat buldukça meclisteki bütçe görüşmelerini izler, konuşanın partisine bakmadan entelektüel düzeyiyle ilgilenerek tanır, kazanımlar elde etmeye çalışırım. 2026 Yılı Bütçe Görüşmeleri sırasında da beni fazlasıyla etkileyen, içerik itibarıyla da zaman açısından da öyle yerli yerinde bir konuşma oldu ki bu haftaki yazımı bile değiştirtip, yeni bir yazı yazmama vesile oldu.

Ak Parti Aksaray Milletvekili Sayın Cengiz Aydoğdu Beyefendinin konuşmasıydı bu konuşma.

Sözlerine Cüneyd-i Bağdadi’nin, “Bizim işimiz, zamana bağlı olanı ezeli olandan ayırmak” diye başlayınca zaten beni bam telimden yakalamış, ekran karşısında kayıtsız şartsız esir almıştı.

Sonra…

Sonrasında artık bu fakirin ne Cüneyd-i Bağdadi’nin ne de sayın vekilin sözlerinin üstüne söz söyleme şansı kalmamıştı zaten ve noktasına virgülüne bile dokunmadan konuşmasının en etkili bölümünü, bu haftaki köşemde sizlerle paylaşmak istedim.

“İçinden geçtiğimiz günler, bilhassa son birkaç yıl, doksanlı yıllarda duyduğum bir sözü hatırlatır bana. ‘Hadiselerin belagati, kelimelerin belagatinden üstündür’ demişti o zamanlar bir siyaset adamı. Hakikaten dünyamız, ülkemizin içinde bulunduğu çerçeve ve ülkemizin iç siyaseti son birkaç yıldır nadiren ülkelerin her zaman şahit olmadığı gelişmelere şahit oluyor. Yeni oluşumlar, yeni sürprizler, yeni buhranlar, yeni çözümler, yeni gaileler, yeni çıkış yolları. Bütün bu olayların hengamesinde bazen kelimeler bile kifayet etmeyebilir bunları konuşmaya. Bu hadiseler içinde hayati meseleleri, can alıcı meselelerin güncel teferruat arasından nasıl çekip çıkarılacağı bundan daha güzel anlatılamazdı. Güncel meseleler içinde yaşıyoruz ama herhangi bir sabah karşılaştığımız bir güncel mesele çok milli bir meseleye taalluk edebilir. İşte orada milletin bütün hassasiyeti sadece yönetilenler, olayların ilgilileri değil her ferdi ilgilendiren bir konu gündeme gelir. Çünkü millet olmak her gün tekrarlanan bir halk oylamasıdır. Canlı, dinamik bir süreçtir. Tıpkı Yunus Emre’mizin dediği gibi: “Her dem yeniden doğarız, bizden kim usanası.” Elbette bir memleket her buhranlı dönemeçte fikri ve ideolojik muhasebe yapmak zorunda kalır. Bu kaçınılmazdır. Eğer bunu yapamazsa hadiselerin, tarihin ve gerçeğin dışına düşer. Kıymetli milletvekilleri: Anayasamızın başlangıç ilkeleri temel esaslar, devletimizin şeklini tarif eder, tanımlar. Birinci olarak cumhuriyettir. Yani halk idaresi yani milli iradenin üstünlüğü. Üçüncü madde ülkenin ve milletin bölünmez bütünlüğüdür. Bu bölünmez bütünlük mefhumu, bu Misak-ı Milli sınırları içinde yaşayan bu insanları çok endişeye sevk eder. Çünkü biz büyük bir dünya devletiyken, toprak kaybede kaybede, insan kaybede kaybede, küçüle küçüle elimizde Anadolu Beylerbeyinin bir kısmı, Rumeli’de de eski başkentimiz Edirne’ye kadar kaldı. Bizim için bu kadar insan kaybı, toprak kaybı çok önemli bir travmadır. Vatan ancak milletin bütünlüğü kadar bütündür. Cumhuriyet de demokrasi de arka planda bir tek şarta bağlıdır; milli birlik. Milli birlik yani birleşmiş, bütünleşmiş, kaynaşmış yek vücut olmuş olmak hem devletin hem de demokrasinin ön şartıdır. Bu itibarla milletin bütünlüğü, vatanın bütünlüğünün garantisidir. Bugün diyoruz ki: bundan küçük Türkiye olmaz. Ne toprak ne insan kaybetmeye tahammülümüz yok. Sorunlarımızı konuşalım. Terörsüz Türkiye Süreci bunun için başladı. Tanışıp bilişelim, anlaşalım ancak neticede yeniden ve yeniden daha büyük bir millet olalım. Çünkü millet olmak bunu devam ettirebilmek bütün fertleri, grupları, cemaatleri, etnisite ve ırkları aşan, hepsinin üstünde aşkın bir fikir, ortak bir yüksek kültür ve gayeye inanıp bu çerçevede müşterek bir geleceğe doğru yürümektir. Irkımız, etnisitemiz nereden geldiğimiz ile ilgilidir. Milletimiz, nereye gideceğimiz ile ilgilidir. Dün ne olduğumuz değil, yarın ne olacağımıza verdiğimiz karar bizi millet yapar, devlet yapar. Sayın milletvekilleri: etnik taleplerle millet olunamaz. Etnisite farklılıkları ortak bir gaye için birleştiren, bütün farklılıkları birleştiren hatta bütün insanlığa şamil bir teklifiniz yoksa, bırakın millet olmayı doğru dürüst bir devlet de olamazsınız. Türkiye söz konusu olduğunda hiç kimse kusura bakmasın, bu topraklarda binlerce senelerdir oluşmuş, inşa edilmiş, bir ortak yaşama kültürünü o büyük millet ruhunu, inancını, halet-i ruhiyesini hiç hatırımızdan çıkarmamalıyız. Bu topraklarda etnik ve ırki bakış açısı tarihimizin hiçbir döneminde olmamıştır. Biz bütün Türkiye Vatandaşları hayatı ırk bilinciyle değil bütün insanları Allah’ın yaratıp bize emanet ettiği, bizi birbirimize emanet ettiği vediatullah olarak algılarız. Bu itibarla da dünyanın en erdemli halklarıyız. Kıymetli kardeşlerim: Devlet radikal olmaması gereken yegâne kurumdur. Devletler hiçbir zaman radikal olamaz. Türkiye’nin tarihi şartları, bizim tarihi mirasımız grupları, kurumları, devletleri hatta kişileri itidale zorlar. İtidal insanidir. İtidal hoşgörünün eşiğidir, kapısıdır, bereketli toprağıdır. İdari ve siyasi meselelerde kaldı ki bütün tekliflerin iki temel şartı vardır. Bir: doğru olmalı; iki, geçerli olmalı. Teklif ettiğimiz hal çareleri hem doğru olmalı hem geçerli olmalı. Teklif edilecek çözüm yolunun doğruluğuna öncelikle inanmalıyız. Bu yetmez; geçerli de olmalı. Zaten geçerliliği de doğruluğunu takviye eden bir husustur. Üstelik her yerde geçerli. Türkiye’nin her yerinde geçerli. Hem Diyarbakır’da hem Edirne’de. Hem evrensel değerlere hem de milli değerlere uyumlu. Bu çerçevede bulacağımız çözümün doğruya en yakın ifadesi; ‘buradan selam ediyorum Hüsrev Hatemi hocama’ yozlaşmadan uzlaşmak olmalı. Hülasa hiçbir olumsuzluk, hiçbir can sıkıntısı aramızdaki hiçbir yaka paça olma hali, birbirimize küsmemiz gücenmemiz, eksiği ile noksanıyla bu sınırlar içerisinde tek bayrağı kâfi görmemenin gerekçesi olamaz. Bir bayrak buradaki 86 milyona yeter. Çünkü bu bayrak öyle bir bayraktır ki içinde vatan vardır, millet vardır, kan vardır, iki cihan vardır, din vardır, iman vardır, eşitlik vardır, kardeşlik vardır, hak vardır, hukuk vardır, merhamet vardır, adalet vardır, hürriyet vardır, istiklal vardır.”

Haftaya da bu konuşma üzerinde kendi duygu ve düşüncelerimizi ifade ederiz inşallah!

Bu yazı toplam 12 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Erdal Çil Arşivi

PARANIN PARA ETMEDİĞİ ZAMANLAR

15 Aralık 2025 Pazartesi 15:09

UNUTULMAYAN AĞABEY MUSTAFA ÇALIK

10 Aralık 2025 Çarşamba 11:00

SİZİ ANLIYORUM BAYIM

01 Aralık 2025 Pazartesi 15:09

KALEM DUR DERSE

24 Kasım 2025 Pazartesi 09:27

APİMUĞLA

18 Kasım 2025 Salı 13:55

KAYBOLAN ŞEHİR KAYBOLMAYAN BİRLİKTELİK

13 Kasım 2025 Perşembe 12:23

SUSARAK BÜYÜYENLER

06 Kasım 2025 Perşembe 09:59

BU VATAN KİMİN?

30 Ekim 2025 Perşembe 13:17

OSMAN YILMAZ ÖĞRETMEN

24 Ekim 2025 Cuma 11:51