SUSARAK BÜYÜYENLER

Biz kıyısından da olsa gördük çekirdek aile yapılarını. Orada onların sesleri, cıvıltıları olurdu. Arada, ‘sessiz olun biraz’ uyarısı geldiğinde daha büyükler devreye girer, ‘bu evin neşesi onlar’ gibi ikazlarla seslerinin kesilmesi önlenirdi.

Sonra annelerin işe, çocukların kreşe yönlendirildiği dönemler geldi.

Sessiz kalmamak için direnmediler değil. Evde bulabildikleri anne, baba, kardeş yine seslerini duyurmaya çalıştılar ama aile küçülmüştü artık. Büyüklerin sayısı ile beraber hoşgörü, ilgi ve sevgi de azalmıştı yuva içinde. Anne babalar daha yorgun, daha tahammülsüz ve evde konuşma bile yok denecek kadar azdı. Konuşan ve sesini bütün eve duyuran; evin en alımlı köşesine özenle yerleştirilen televizyon vardı. Yemekti, temizlikti gibi işler bittiğinde aile onun etrafında toplanır, onu dinler, onu seyreder, onunla ağlar, onunla gülerdi. Renklisinden önce siyah beyazı bile otoritesini kurmakta zorlanmamış, neredeyse koca bir toplum evlere yerleştirilen ekranlardan idare edilmeye, sosyal hayatı, yaşam tarzı buradan düzenlenmeye başlamıştı.

Sesleri zaten kısılmış çocukların yapacakları pek fazla bir şey de kalmamıştı. Öyle programlar yüklenmişti ki ekrana, toplumun her kesimini karşısına çekebilecek kadar içerikler çocukları da o kıpır kıpır hareketlerinden, cıvıl cıvıl neşelerinden kısa zamanda uzaklaştırarak evin içinde varlıkları bile duyulmayan canlılar haline getirmişti.

Dokunarak, görerek, gözlemleyerek, temas ederek, koklayarak öğrenen çocuk artık ekrana kilitlenerek öğreniyordu. Çevresiyle arasına hem ailesi tarafından hem de bağımlısı olduğu televizyon tarafından kalın duvarlar örülmüş; sokak, komşu, akraba, ağaç, çiçek, börtü böcek artık ekranlardan öğrenilmeye başlanmıştı.

Rüyalarında bile gün boyu ekranda gördükleri vardı.

Şimdilerde ise o ekranların boyutları çok daha irileştiği gibi çok da küçülüp, ceplere, çantalara girmeye başladı. Parlaklıkları, çözünürlükleri, hızları, bellekleri o denli artınca kendilerine olan bağımlılıkları da arttı. Bir süredir evin ortasında, herkesin gözü önünde başlayıp süren arkadaşlık şimdilerde yataklara kadar taşınır oldu ve özelleşti.

Artık sadece ekranlar konuşuyor, bağırıyor, geleceğimiz olan çocuklarımız ise susuyorlardı. ‘Susmak bazen bir alimin sessiz intiharıdır’ derdi akademideki bir hocam. En çok konuşacakları zamanlarda onca gencin bu denli suskunluğu da sessiz bir intihar da biz mi görmüyoruz diye düşünmüyor değilim.

Büyüklerinden duyduğu ve geçen yüzyılın sonlarında yazılmış bir şarkının sözlerini düşündü. “Gündüzüm seninle, gecem seninle / Beyhude geçti ömrüm derdinle”

Evet bu sevgi, bu bağımlılık tam da ona karşılık gelir gibiydi. Dışarıdaki sevgililerin saçları solacak ve oralardaki sevenler o şarkının devam eden sözlerindeki gibi asla bahtiyar olamayacak iken rüyalarına girebilecek kadar esas olan, ölmeyecek olan sevgi bu sevgiydi. Kendilerini aşağılamıyor, kızmıyor, görmezden gelmiyor bilakis çağırıyor; arayıp soruyor, özlüyor, değerli hissettiriyordu.

Maksat mutluluk ise, maksat haz ise hepsi orada, o ekranın içeriğindeydi.

Türkiye’de ilkokul çağındaki çocuklarda maalesef ekran bağımlılığı 2024 verilerine göre, 6-15 yaş grubunda %91,3’ü internet kullanımıyla bulmuş durumda. Aynı yaş grubunda sosyal medya kullanımı ise %66,1’e ulaşmış durumda. TÜİK’in 2024 Çocuklarda Bilişim Teknolojileri Kullanım Araştırması verilerine göre, cep telefonu/akıllı telefon kullanımı aynı grupta %76,1 ve bu cihazların %77,9’u internet gezintisi amacıyla kullanılıyor. Bu yaş grubunda ekran bağımlılığı riski; oyunlar, YouTube videoları ve sosyal medya içerikleri üzerinden şekilleniyor.

Ekran bağımlılığı, çocukların dikkat sürelerinde azalma, uyku problemleri, sosyal izolasyon ve akademik başarıda düşüş gibi olumsuz etkiler yaratabiliyor. Uzmanlar, yasaklama yerine ekran süresinin yaşa uygun şekilde sınırlandırılmasını ve ebeveyn gözetiminde içerik tüketiminin sağlanmasını öneriyor.

Çocuklarımızı bu bağımlılıktan kurtarma çabalarının başında ebeveyn kontrolü ve dijital okuryazarlık eğitiminin büyük önem taşıdığı bir gerçek. Aynı zamanda zaman sınırlamaları, içerik filtreleme ve alternatif etkinliklerin teşvikinin (spor, sanat, doğa gezileri) de çok önemli olduğunu unutmayalım.

Elbette büyüyorlar ve zaman da su gibi akıp geçiyor ama onları özlemiyor muyuz? Coşkularını, heyecanlarını, delikanlılıklarını, mahcubiyetlerini, sevinçlerini, seslerini özlemiyorsak sorun yok. Aksine sorun bizlerde. Sesleri çıkmadan, kendi hallerinde, susarak büyüyorlar.

Bu yazı toplam 71 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Erdal Çil Arşivi

UNUTULMAYAN AĞABEY MUSTAFA ÇALIK

10 Aralık 2025 Çarşamba 11:00

SİZİ ANLIYORUM BAYIM

01 Aralık 2025 Pazartesi 15:09

KALEM DUR DERSE

24 Kasım 2025 Pazartesi 09:27

APİMUĞLA

18 Kasım 2025 Salı 13:55

KAYBOLAN ŞEHİR KAYBOLMAYAN BİRLİKTELİK

13 Kasım 2025 Perşembe 12:23

BU VATAN KİMİN?

30 Ekim 2025 Perşembe 13:17

OSMAN YILMAZ ÖĞRETMEN

24 Ekim 2025 Cuma 11:51